Perşembe, Ağustos 31, 2006

Neden böyle? Yoksa sadece ben miyim?


Haftalardır aha da işte tam bu moddayım. Hatta msn'me bile görüntü resmimi bunu koydum! Siz ona Garfield'in reel şubesi deyin, ben ise kendimi layık görüyorum. Tamam ben tüysüzüm ve ondan baya bi zayıfım; ama işten eve gider gitmez akşamları kendimi benzeri bir koltuğa benzer bir şekilde yatay pozisyonda buluyorum. Gerçi koltuğun kol kenarı bence ir hayli rahatsız olduğu için ben bu arkadaşın tersine koltuğun içinde daha rahat ediyorum. Cumartesi mi gelmiş, pazar mıymış, umurumda bile olmuyor. Yorgun muyum, tükendim mi, zorlu bir yıl mıydı, hayat zıvanadan mı çıktı da ben hayatla uzlaşamadım ve tepkisel davranıp tepkimi böyle mi gösteriyorum?

Valla anladıysam Garfield olayım!

Perşembe, Ağustos 24, 2006

Doğru Makyaj Sırları, Makyaj Adabı, Sinir Etme Sanatı

Tarih: 16 Temmuz, 2006, Pazar
Yer: İstanbul, Swiss otel, bilmem kaç no’lu odanın banyosu
Oyuncular: T.İ ve makyöz kadın (bundan böyle M diye anılacaktır)

T.İ: Ayşe hanım, bavulunuzu bellboylar getirirdi, siz o koca bavulu tek başınıza nasıl taşıdınız, ha bi de burada mı kalacaksınız?
Makyöz: O bavul benim makyaj çantam; bakma sen onun büyüklüğüne, bir odaya sokabilsem tamamdır. (Ggııırrrrç); bu kapılar da ne kadar dar bu otelde?
T.İ: …… (sessizlik)…. Her şeyi anladım da neden beni banyoya sokuşturuyorsunuz? Makyajım helada mı yapılacak?
M: bana ışık lazım, oda loş, ışıkları yaksanız da bana yetmez. Hem içerde kuaför-muaför, asistanı, manikürcü ve anneniz var, benim yalnız olmam lazım. Konsantrasyonumu hiçbir şeyin bozmasına izin veremem. Gelin makyajı bu, özenmek lazım.
T.İ: e peki buyurun girelim bari banyoya. E ben nereye oturucam?
M: Banyoya sandalye yollayıııııııınn.!!
İç ses: Heil hitler!
Dış ses: Tamam Ayşe hanım, şu tekerlekli koltuk olur mu?
M: olur, bu makyaj çantası senin mi?
T.İ: evet benim, belki kullanmak istersiniz diye çıkartmıştım, özellikle far ve maskara ve rujda bana ait şeyleri kullanırsanız sevinirim. Hatta sadece benimkileri kullanırsanız daha çok sevinirim. Nasılsa sizin sanatınız önemli, eminim benim malzemelerle de harika ir iş çıkartırsınız.
İç ses: yuhh yalaka iğne! Yalasaydın? Ya sus işte napiyim ver gaz gitsin, umarım ayı-maymun yapmaz beni bu kadın..offf son 3 saat kaldı. Ye beğenmezsem?şu kafamdaki bigudileri ne zaman alacak bu adam? Başımı yaslıyamıyorum da geriye..offfff
M: ayyyy, harika bunlar, ay gömü buldum resmen
T.İ: nası yani????
M: ben bayılırım da değişik makyaj malzemelerine. Zevkini beğendim, renkler çok güzel, bunları kullanalım.
T.İ: ayyy, teşekkürler, teveccühünüz, ben zaten maaşımı genelde bunlara yatırırım.
M: aman sakın kremlere yatırma, gözünü seveyim
T.İ: yatırma demekle olmuyo, macburen; sabunla mı temizliycem cildimi? Zaten kupkuru; her dakka krem sürsem yeridir.
M: yok nemlendirici al bit tek, diğerlerine başka şey kullanacaksın.
T.İ: ney?
M: işte bunlar
T.İ: ama bu badem sütü, diğeri de gülsuyu
M: evet bak şekerim, benim işim gereği evimde en pahallısından en kalitelisine her marka cilt bakım setleri bulunur, makyajımı temizlerken hepsini kullanırım ama sonra da pamuğa badem sütünü döküp cildime sürdüğümde üstünde bir sürü makyaj kalıntısını görürüm, sanırsın ki o pahallı kremler temizlemiş, nerdeee? En güzeli budur; badem sütü, tonik monik de palavra. Gül suyu en iyi toniktir.
T.İ. anneannemin şifonyerinin üstünde de aynısı durur. Bebak mı neydi adı, beyaz plastik ince belli şişe ve yeşil kapaklı.
M: aynen o işte! Onları kullan, hem paran da cebinde kalır, onun yerine dilediğin makyaj malzemesini de alabilirsin. Badem sütü cildini harika yapar, gül suyu da cabası.
T.İ. hımmm, güzel fikir! Ayyy o ne; fondoteni sürmeden önce neden süngeri suya batırıp yüzüme öyle sulu sulu sürüyorsunuz?
M: benim makyaja konsantre olmam için sessizlik hakim olmalı, istersen en yatır kafanı koltuğa ve beni izle.
İç ses: ulan s.çtık. dövecek kadın..smırrrff-pffıırrrr.. ulan dudaklarıma da harrş diye sulu sünger sürülür mü? Çenemi susturmak için iyi denemeydi ama yemezler
T.İ: ımıırrrff- smıırrrfff,vçıfırrrrr, pfhhhırrr
M: haaa? Sen dudaklarını kıpırdatma şimdi, fondöten sürüyorum şimdi. Rujun kalıcı olmalı.
T.İ.: hıııı, okyfss
(aradan epey süre geçer; kadın gözlere geçmiştir)
T.İ.: merak ettim ayşe hanım, neden önce süngeri suya batırıp fondöteni öyle sürdünüz? Kusura bakmayın size çok soru soruyorum ama insan da her dakika böyle bir makyaj profesyoneli ile karşılaşmıyor, ben hayatımda ilk kez işini sizin kadar ciddi yapan biriyle karşılaşıyorum da. İzmirde hiç görmedim sizin gibisini..
M: evet ben işimde profesyonelim, tabi bilgilendireyim seni; porselen makyajın hası suyla yapılır, suyla kalıcılığı artırılır. Far sürerken de aynı hileye başvurabilirsin.
İç ses: kızım iğne iyi gidiyosun, yalakalık had safhada ama başka türlü bu kadını konuşturamazdın, hoş o da seni kouşturmazdı zaten.
T.İ.: Ay ayşe hanım, ben bakıyorum da bazı artistlere şarkıcılara; bazıları makyajla muhteşem oluyorlar, bazıları da maymun gibi. Sizin işiniz çok önemli. Misal ebru gündeşin göz makyajına bayılıyorum ben. Kadın makyajsız nasıl çirkin, kara-sarı bir surat, böyle roman vatandaşlar gibi; ver eline çiçek alsancakta satsın sepetle. Ama bir makyaj yapılıyor ona, maşallah oluyor bir afet..pfıırrrşşş fırsssss….ımıırrrffff (makyöz dayanamyıp T.İ’nin ağzına pudra sürmeye başlamıştır çünkü)
M: ebrunun makyözü benim!
T.İ. hööö? Ciddi misiniz?
İç ses: s.çtın, s.çtın, çeneni tutmayı beceremedin, gene pot kırdın, salak iine, şimdi seni maymuna benzetsin de gör gününü
T.İ.: işte profesyonelliğiniz buradan belli, yani ebru makyajsız bence pek güzel bir bayan değil ama sizin yaptığınız makyajla dünya güzeli oluyor. Siz ona kaç kez yaptınız?
İç ses: allahım ne olur 1-2 kez desin, umarım ayıp olmamıştır, bi de yıllardır kankaymışlar, ne gülerim şimdi; neyse iyi ki en berbatı banu alkan demedim, onu da bu yapıyosa, bu kadın beni hayatta bu heladan kaldırmazdı
M: ben onun yıllardır bütün makyajını yaparım, tv çekimlerinde, dizi çekimlerinde, konserlerinde, davetlerinde. Senin göz yapın da ona benziyor, sana da o tarz göz makyajı yapıcam zaten…
İç ses: ohhhhhhşşş, rahatladım, 1 sigara içsem şimdi bunun üstüne acaba?, o halde banu alkanı da söyleyebilirim. Ama önce sorayım, sonra yorum yapayım; evet, evet iyi taktik.
T.İ.: banu alkanın makyajını siz mi yapıyorsunuz ayşe hanım?
M: hayır.
T.İ. ay mesela onun makyajı iğrenç, o çenesine kadar taşırılmış fuşya renkli ruju, pembe yağlı göz farları ve akmış göz kalemlerini ona süren kişi bir makyöz olamaz gibime geliyor. Ayy ayşe hanım bir bakabilir miim, bitti mi göz makyajım?
M. iyi hadi bakın bakalım, bana da bir türk kahvesi söyleyin oda servisinden, ama uyarın, kahvesi bol olsun, yoksa geri gönderirim.
İç ses: heil hitler
(Kahveler gelir, içilir, ayşe hanım kahve falı kapatır, iğne hanım da gözlerini inceler ayna karşısında)
T.İ.: ayşe haaanııımm, şey.. şeeyyy diycektim yani yanlış anlamazsanız;
M: ne var?
T.İ: ya şey bakın ben diyorum ki; benim etnik kökenimle fazla oynamasanız diyorum.
M: hööö?
T.İ. yani diyorum benim göz makyajım biraz tuhaf olmuş, yani haşaaa, siz harika yapmışsınız da benim gözlerim biraz çekik diye siz çekmişsiniz onları yukarı doğru; benim gibi öz be öz türk; olmuş Japon. O yüzden diyorum ki bırakın beni herkes etnik köküm olan Türk olarak tanısın. Siz şu çektiğiniz kalemlerin koordinatlarını biraz aşağı doğru indirin . yani ben harbiden japona benzemişim. Evet kocam bir Japon olsaydı hoş bir jest olurdu japonyadan gelen konuklara.. ama malum bizim her iki tarafta öz be öz türk. Şimdi dedikodu falan oluuffff.. heeyyyffff, nee yapyrosfsssuunzzzz? Bademff süffüü?
(makyöz T.İ.nin göz makyajını silip temizlemeye nedense dudaklarından başlamıştır)
M: az vaktimiz var, göz makyajını temizleyip yeniden yapmam lazım.
T.İ.: pekiff nedenfff dudaklarfımffdan başlaffdınız silmmffmeye?

M.: Kahve getirin bana; kahveeeeeeeeeeeeeeeeeeeeeeeeee!!!!!!!!!!!

Salı, Ağustos 22, 2006

Koş Apla Koşş... Haydeee Devrimci Geeldiii!

Bazen ne kadar da boşaltıyoruz içini kelimelerin, cümlelerin ve anlamların. Benim devrimci denilince aklıma öncelikle bir kahraman, bir lider, bir vatansever, bir korkusuz, bir dahi ve bir cesur yürek gelirdi. Atam gibi...


Hadi biraz daha enternasyonel olalım, İzmir Fuarı yaklaşıyor ya (onu da bilahare yazarım, neydi nerelere geldi diye - o da apayrı bir kanayan yaradır güzelim İzmirimde). nerde kalmıştık, evet enternasyonel olmakta. Hoş Atam da entarnasyoneldir ama "Che" nedense daha popülerdi. Kızların oğlanların tişörtlerini, atamın resimleri değil Che'nin yüzü süsler. Atamın kalpağı, şapkası değil, Che'nin beresi takılır daha çok. O belki de daha yakışıklıdır, daha Hollywood suratlıdır, eh bi de daha gençtir. 1800li yılların sonunda, 1900lerin başında doğmamıştır. Ama o da devrimcidir. İnandığının sonun akadar gitmiştir. Kaypaklık, döneklik, yılanlık yapmamıştır. Yalan söylememiş, ölümden korkmamıştır.

Velhasıl ikisi de büyük devrimcilerdir.

"Nerden çıktı şimdi bu devrimci kimdir kim değildir lafı?" diyeceksiniz biliyorum. Gazetede okudum. Ünlü Türk Robert Murdoch'ı, Ted Turner'ı ve Federico Fellini'si Faruk Aksoy açıklamış: "P.... A..... bir devrimcidir. Bence tüm kadınların P.nin devrimlerinin arkasında durması gerekir, onu ve devrimlerini alkışlamalıdır" demişşşşş. O kadının adını artık mahsus yazmıyorum, boşuna reklamı olmasın diye. Ah ah , anneannem der ki; "başlar ayak oldu, ayaklar da baş!"... Kimler devrimci oldu bu ülkede???

Perşembe, Ağustos 17, 2006

ASLI ve T.İ.’den İNCİLER

ASLI: ne haber, bu kim yahu?
T.İ: selam, kimi soruyosun aslıcım
ASLI: selam ne haber, kediyi
T.İ: :))) idolüm o benim, idealim, olmak istediğim yer, huzur bu mudur, budur
ASLI: :)))) Peeeh, hayat bu mudur? şu an için budur.
T.İ: keyfi yerinde yaymış kebap yapıyor; ilerde bir gün inşallah
aklıma hep okuduğum 1 hikaye geliyor, belki sen de duymuşsundur
1 ara internette okumuştum: genç ve hırslı 1 yuppie bir sahil köyüne yolu düşer
son model arabasıyle ve laptopuyla köyün kahvesine girer deniz kıyısında
hamakta uyuyan bir balıkçıyı görür
duymuş muydun? anlatayım mı
ASLI: Evet, eeeeveeeeet … huuuhuuuuuuuuuuuuuuuu
T.İ: ok anlatıyorum
cep teliyle borsadaki müşterilerle konuşurken adamın şama kadar orda uyuması dikkatini çeker. yuppienin arabası bozulmuştur ve o gün orda konaklaması gerekmektedir. köyün kahvenin üzerindeki tek pansiyonuna yerleşir ve adamı izlemeye başlar. hamakta uyuyan balıkçı birazdan yerinden kalkar, kayığına biner, ağlarını temizler ve denize açılır. 3 saat sonra geldiğinde elindeki sepetin içinde 20ye yakın balık vardır ve adam onu olduğu gibi pansiyona verir, parasını alır, o parayla kendine şarap ve evine yiyecek alır,
yiyeceklerini oraya gelen oğluna verir ve hamağına tekrar yatar, şarabını şişeden içer, yuppie adama tiksinerek bakar, sefilliğine dayanamaz
ve adama doğru yaklaşarak selam verir, masasına davet eder, mesleğini söyler, balıkçıdan kendini tanıtmasını ister
T.İ: adam 3 çocuklu 1 balıkçıdır hayatını balıkçılıktan sağlamaktadır, hergün aşağı yukarı 20-30 arasında balık yakalar ve geçimini sağlamaktadır. yuppie adama aklını kullanırsa zengin olabileceğini ve bu sefil hayattan kurtarabaileceğini söyler, balıkçı şaşırır nasıl? Der, yuppie hemen laptopunu çıkarır, exceli açar ve başlar hesap yapmaya: 3 saatte 30 balık yakalayabilirsen, sabah saat 7de denize açılırsan ve 7 saat çalışırsan, 100 tane balık tutabilirsin, bunun 20sini burdaki pansiyona verirsin, kalan balığı restoranlara, civardaki lokantalara verirsin demiş. Eee? demiş balıkçı, daha sonra kendine 1 tane balıkçı daha kiralarsın, ona da komisyon verirsin 12 saat çalıştırısın kayığı demiş. Eee? Demiş; kazandığın şu kadar parayla şu kadara tekne alırsın
ASLI: eee
T.İ: tekneyle uzaklara açılırsın, bilmem kaç mil daha gidip tonlarca balık yakalarsın, onları şehre gidip şu şu yöntemlerle pazarlarsın, ordan aldığın parayla 1 buzhanesi olan kamyon alırsın ve yakın bölgelere de pazarlamaya başlarsın. balıkçı da ee sonra naparım? Demiş. yuppie de delirdin mi 3 tane çocuğun var, ayda şu an 50 kazanıyorsan ben sana 500000 kazanabileceğin bir fikir veriyorum demiş. iyi tamam da demiş balıkçı o kadar kazanacağım da ben 50 yaşındayım, napacam o parayı demiş. yuppie de bu sefil adama iğrenerek bakmış, adam gibi 1 hayatın olur, yaşlılığında elinde büyük bir servetin olur ve bir sahil kasabasında keyfini çatıp içkini yudumlarsın, gelecek kaygın kalmaz demiş. balıkçı da adama dönmüş; peki sen benim şu anda anlattığın şeyden farklı bir şey mi yaptığımı sanıyorsun demiş
T.İ: 50 yaşındayım, bir sahil kasabasındayım, hamaktayım ve şarabımı yudumluyorum demiş
T.İ: hikaye de burda bitmiiişşşşş
ASLI: e doğru demiş. harika bir hikaye. kim sefil acaba?
T.İ: aynı şey ne zaman dank etti kafama biliyor musun? arkadaşlarla konuşuyoduk; hepimizin hayalinde emekli olunca bir tatil kasabasında, denize nazır küçük bir evde, bahçesi olan yaşamak var. sebze yetiştirmek, denize girmek, verandasıda hamakta uyuklamak var: emekli olunca ama
T.İ:oysaki istediğimiz zaman bu kadar huzurlu ve az para gerektiren bir yaşam seçebiliriz
ASLI: doğru
T.İ: ben o yüzden ideallerini durmaksızın peşinden gidebilen insanlara çok imreniyorum. büyük şehirde çoğumuz yaşlanmak istemiyoruz. hayalimiz genelde aynı, küçük ve sevimli 1 kasaba, huzurlu ve organik 1 hayat,
ASLI: evet
T.İ: sağlıklı bünye ve mutlu 1 aile, oysa aslında bu o kadar da basit ki; sadece karar vermek ve veren insan da çok; ben bayılıyorum bu tür insanlara
T.İ: az evvel Hilton izmirin satış yöneticisiyle telefonda görüştüm, 15 gündür izindeymiş, olymposa gitmiş. ben de bayılıyorum oraya henüz gidemedim ama. 3 tane kuzenin açıp işlettiği 1 pansiyonu öve öve bitiremedi.
T.İ:şimdi bakıcam netten oraya. tatile gelmişler, bayılmışlar oraya, o evi satın almışlar, pansiyon yapmışlar, hem yaşıyorlar hem de para kazanıyorlar
ASLI: oh ya, işte bu
T.İ: olympos lodge diye de butik otel var orda onun hikayesini de okumuştum hürriyette
ASLI: işte bu
T.İ: karı koca, biri reklamcı biri de pazarlamacıymış, İstanbullu; tatile gelmişler, orayı görmüşler bayılmışlar, İstanbuldaki herşeylerini satıp orayı almışlar ve butik otel yapmışlar; gir de sitelerine bir gör yarattıkları güzelliği; işte ben de bu kadar kararlı ve korkusuz olmayı isterdim, şu an 32 yaşındayım, daha ne kadar kaldı ki ömrün yarısına geldim diyorum, 18den öncesini de hayatı henüz o yaşlarda anlamadığımı düşünerek saymıyorum. o yüzden bu yaşımdan sonrayı farklı ideallerime kavuşarak yaşamayı diliyorum.
T.İ: çok filozof gördüm kendimi :))))
ASLI: evet ama haklısın, bir şeyler yapmazsak ömür böyle geçecek
T.İ: evet ben de ondan korkuyorum işte, ömür dediğin nedir ki; bir atımlık nefes! vayy beeee , neler yazıyorum bugün ben?
ASLI: sen tam yazacak günündeymişsin ha
T.İ: bak bu yazışmayı asabilirim bloguma eğer müsade edersen. ilginçlik olur blog camiasında… ASLI ve T.İ.’den İNCİLER BAŞLIĞIYLA
ASLI: olur, pek sesimi çıkaramamışım zaten :))))
T.İ: bi de salakça yazışıp da birbirimizi bilem anlayamadıklarımız var .haha haa haaa. sen de onlardan birini koyarsın
ASLI: saklamadım tabii onları
T.İ: ama onlar bir blog şaheseri olabilirdi
ASLI: valla

Pazartesi, Ağustos 14, 2006

Anladım buna "Murphy Kanunu" diyorlar.

Şu murphy denen herif her kimse benim gibi şanssız biri olduğu kesin. Ki onun başına gelen pişmiş tavuğun başına gelmemiştir. Ancak bu haftasonu yaşadığım rezalet; murphy amcanın o meşhuuur ve de uzun listesine eş değerdir.

Şimdi gelelim konumuza: Haftasonu Urla'ya yazlık - kışlık tabir edilen site içindeki bahçeli evimize gittik. Ben aslında haftasonları yazlığa gitmekten nefret ederim. Hatta yazlıktan da nefret ederim. Çünkü çalışan bir köle olarak haftasonu da yazlığa gitmek diye tanımlanan ve bir başka kölelik ihtiva eden hizmetçilikten nefret ederim.

Bu sefer dedim, kızım iğne; kıçını bile kaldırma, sen yeni gelinsin; öyle kristalim gibi vileda elinde dolanma evde. Hatta ayakkab yayıl, ılarla gir, evi zaten geçen seneden beri b.k götürmüştür, koyver gitsin; havuza gir, çimlere geviş getir, içkini iç, kitabını oku, eşin-dostun gelsin, rahat ol dedim kendime. Dedim… dim… di’li geçmiş zaman kullandım… Şimdi gelelim diyip de yapamadıklarıma…. Ya da neler yapabildiğime:


1.T.İ, geçen yaz sonundan beri kapalı kalan bitişik nizam eve girer, evde rutubet sorunu zaten had safhadadır, T.İ kesif rutubet kokusunu keşfeder ve direkt tüm pencere ve kapıları açmaya koyulur.

2.Ve heyhaaaat, alt kattaki küçük tuvalete girince, bir çığlık atar T.İ, bitişikteki çirkef komşunun wcsinden olan akıntı T.İ.nin helasını batırmıştır. Yerde olan rutubetler, duvarlara, duvardan da tavanlara çıkmıştır. Geçen sene de bu kadın aynı problemle karşıma çıkmıştı, yaptırdım demişti oysa ki demek ki aynı filmi bu yaz da izleyeceğiz diye kendi kendine söylendi T.İ.

3.Küçük heladaki rutubet, duvara aslımış lavobonun metal kancalarını da rutubet ve su kaçağından dolayı paslanmış ve lavabonun yarım ayağı yere düşmüş, yer seramik ve lavobo parçaları içindeydi. Bir çığlık daha atan T.İ. kapıdan hızla çıkarak ismine komşu denen ancak komşulukla uzaktan yakından alakası olmayan nesneye doğru gitti.

4. Çirkef kadın ki adı İlknur – elleri belinde T.İ.nin sözlerine aldırmadı bile. Ben ne yapayım? Benim evimde de oldu, su borum patlamış, ben yaptırdım, benim de zararım oldu, sizinkiyle mi uğraşacağım gibi çeşitli düzeysiz laflar etti. T.İ, aynı zararı geçen senede sineye çektiğini ancak her sene onun helasından dolayı kaynaklanan bu pisliği maddi manevi çekemeyeceğini söyledi. Kadın elinde sigarasıyla varil kıçını döndü ve öbür komşunun verandasına oturmaya gitti.

5.Orda öyle mal gibi kalakalan T.İ, küfür ede ede evin içine girdi, küçük helaya gireyim de elimi yüzümü yıkayıp kendime geleyim diyen T.İ, bir çığlığı da lavobonun altından akan şar şar suları görünce ve hissedince attı! Lavabonun ayağının yerle yeksan olması sebebiyle, akan suyun yere doğru haaarş diye akması T.İ.yi iyice zıvanadan çıkarttı. T.İ bikinisini giyip kocasının “karım galiba bir manyak” bakışları altında hışımla kendini havuza attı!

6. Pazar sabahı kahvaltıya misafirleri gelecekti. T.İ horul horul horlayan sevgili kocasından dolayı pek iyi uyuyamadı. Uyku sersemi kocasının yatakta attığı tepik ve dirsek sebebiyle huysuz babanneler gibi söylenerek alt kata indi. Sonra küçük helayı kullanamayacağını hatırlayarak tekrar oflaya puflaya yukarı kattaki helaya çıktı. Hacetini gördü, tam elini yüzünü yıkayacaktı ki…. Musluktan gelen sesle irkildi…tıssssssss…. Fısssssss. Şiddet ve hiddetle zıplayan T.İ, son hızla alt kata indi. Tüm muslukları yokladı hepsi de sözbirliği etmişçesine aynı şarkıyı söylüyordu. Tıssssss… fııısssss. Bu nasıl olabilirdi? Bugün pazardı, haftasonu su mu kesilirdi, ama benim depom vardı, depo dediğin şey nasıl olur da dolmazdı?

7. T.İ. sabahın kör vakti kendini dışarı attı ve sitenin kapıcısını bulmak için epey çaba sarfetti. Kapıcıyı bulduğunda alt yolda borunun patladığını ve yarına kadar su-mu olmayacağını öğrendi. Kapıcıyla depo olayını da konuştular ancak kapıcının kendine hayrı olmayan bir salak olduğunu hatırlayan T.İ., artezyeni açması için kapıcıya yalvarmak zorunda kaldı. Artezyenin havuza su ikmali için yapıldığına dikkat çeken salak kapıcı, T.İ.nin gözlerindeki kıvılcımları görünce biraz da olsa artezyeni açtı ve T.İ 2 adet kovayı taşıma suyla doldurdu.

8. Az sonra kahvaltıya misafirler gelecekti. Hiç değilse çay demliyim diye düşündü T.İ. çayı hazırladı, iyi ki gelirken içme suyu almışım diye kendi dehasıyla gurur duydu. Kettle’da suyu kaynattı, çayı demledi ve ocağı yaktı.. Aaaa aynı ses… evet bu da tıssss’ladı diye düşündü. Pazar günüydü, misafirleri gelecekti ve tüpü de bitmişti. Daha omlet yapacaktı. Hem su yoktu hem tüp yoktu, elinde bir adet maşrapayla bulaşık yıkamaya çalışan T.İ, küfür ede ede salonda dolanmaya başladı. Yine dehasıyla bir kez daha gurur duydu, evet hiç değilse ocağımın elektrikli bir gözü var diye parmağını şıklattı. Çayı ısıtmaya başladı.

9. T.İ.nin kocası merdivenlerden uyku mahmurluğu içinde indi, T.İ.nin henüz neler yaşadığının farkında değildi; evi bok götürmesine rağmen o hayatından hiç şikayetçi değildi ve T.İ.ye delirdin mi kadın, sabah sabah ne bağırıyosun der gibi bakarak T.İye yanaştı. “Günaydın karıcım”, “bööööö günaydın, su kesik biliyo musun,böğğğ”, “napalım hayatım kesikse”, “sorun o değil, bizim yukarda hayvani bi depomuz var geçen yazdan beri dolması lazımdı, şimdi tık yok, ühü ühü ühü, misafirler gelcek, su yok evde, hem biliyomusssuuuunn; tüp de bitmiş. Ben tek göz elektrikliyle nasıl bir kahvaltı olayına girebilirim?”… T.İnin kocası gider sidik gibi akan artezyenden bir boş damacanaya sessizce su koyar ve keyfine bakar.

10. T.İ tek göz elektiriklide omlet yapar, çayı demler, misafirler gelir, T.İnin aklı kahvaltı sonrası yıkanması gereken bulaşıklardadır. Aklına gelen başına gelir ve taşıma suyla değirmen döner mi? Döner!

11 Misafirleriyle havuza gelen T.İ ve kocası toplam 4 kişilik çekirdek grupla keyifli saatler geçirirken; avrupa’da çalışmaya giden ancak kaybolup kayıp bir kuşaktan geldikleri her halinden belli olan tam tamına 15 kişilik bir grup ellerinde yemek ve içecek torbalarıyla havuz başına gündelik kıyafetleriyle gelerek, havuz ortamında göze batarlar. % 80’i çocuk olan bu grubun ayaklarında postallarını ve duş almadıklarını gören T.İ, hemen site bekçisine ve diğer site halkına bu güruhu ispileyerek uyarır. Kıç kadar havuza 15 kişinin girmesiyle b.ku çıkan havuz keyfi de burada sonu bulur.

12. Akşam mangal yakılır ve yukardaki maddelerde yazan sebeplerden dolayı T.İ.nin işi akşam 22.30 sularında ancak biter. T.İ. yorgunlukla evine geri döner. Yorgundur, iki gündür bünyesine su değmediği için hırçın, yorgun, depresif ve pistir.

13. Ve pazartesi olur ve T.İ bu sefer hırçın, yorgun, depresiftir ama pis değildir

Perşembe, Ağustos 10, 2006

Ben Yazmadım, O Yazmış!

Tam bir şeyler karalayacaktım ki posta kutuma gelen bu güzel yazı hafiften de olsa yüz ifademi dondurdu; afalladım. Gelen yazıyla çelişen şeyler yapıyordum oysa ki; tam da yazıyı başka kişilere gönderecektim elim birden durdu; başkalarına göndereceğime, gönderi listemdeki ilk kişiye telefon açtım. Sesini duydum, sesi çok keyifliydi, çocuğu olmuş, daha 20 günlükmüş. Ne keyiflendim anlatamam. Sonra listedeki ikinci kişiyi aradım, o da bir mutlu oldu ki anlatmam mümkün değil.

Sen çok yaşa Müşfik Kenter. Bu güzel yazınla içimi aydınlattığın ve gelen o güzel yazına uyup dostlarımın gerçek seslerini duymamı sağladığın için.
Hadi siz de yapın. Bugün e-posta kutunuzla pek fazla haşır neşir olmayın

"Hep bir yerlere, bir şeylere yetişme telaşındasınız değil mi?Hiç vaktiniz yok, "Fast live", "Fast food", "Fast music", "Fast love"...Dikte ettirilen "yükselen değerler", "in" ler, "out" lar... Buna benzer bir odada, şanslıysanız gökyüzünü görebilen bir pencere ardında bitecek hepsi.
Dostluğu klavyelerinde, yaşamı monitörlerinde arayanlar, Size sesleniyorum!Hangi tuş daha etkilidir ki sıcacık bir gülüşten ya da hangi program verebilir bir ağaç gölgesinde uyumanın keyfini?Copy-paste yapabilir misiniz dalgaların sahille buluşmasını?İçinizi ısıtan gün ışığını gönderebilir misiniz maille arkadaşlarınıza? Sevgiyi tuşlarla mı yazarsınız?Öpüşmek için hangi tuşlara basmak gerekir?Ya da geri dönüşüm kutusunda saklanabilir mi kaybolan zaman?Doğayı bilgisayarlarına döşeyenler, neden görmezsiniz bahçedeki akasyanın tomurcuklandığını?Ve ıslak toprak kokusu var mıdır dosyalarınız arasında?Koklamak, duymak, dokunmak, yok mu yaşam skalanızda?Bilgi toplumu oldunuz da, duygu toplumu olmanıza megabaytlarınız mı yetmiyor?"
Müşfik KENTER

Perşembe, Ağustos 03, 2006

Tatil Adabı

Efendim yeter bu kadar zerzevat familyasından bahsedip ahaliyi merakta bırakmak. Hanımefendileri yeterince tanıttık aleme; gerisini onlar düşünsünler. Şimdi sıra geldi benim balayı maceralarına…

Hemen ağzınızı şapırdatmayın, yok öyle yağma, macera dediysek size aleni her maceramı anlatacak değilim. Şimdi benim gibi bir kılın, balayında bile sorgulayacağı pek çok şey olmuştur mutlaka. İğneleyecek bir sürü şey buldum hemen. Yapım bu; bazen kendime kızıyorum ama olmuyor işte… Siz de toparlayın ağzınızı, bak akıyor kenarlarından; dinleyeceğin hatıratlar tatil adabına yönelik, ötesi yok! :)

Bildiğiniz gibi Antalya Belek Cornelia’ya gittik. Şiddetle tavsiye ediyorum herkese. Süper bir yerdi. Ancak işin içine insanoğlu ve saçma sapan kurallar grince; gel de delirme işte. Kuralar kim koyar? İnsanlar. Kurallar saçmaysa insanoğlu ne olur? Eh onlar da saçma salak olur tabi ki. Aristo düz mantığı işliyor ama doğru bence.

Şimdi düşünün insan tatile niye gider? Dinlenmek için. İşinden binbir mazeretle izin almışsındır, para biriktirmişsindir, güzel bir tatil hayaliyle öyle salak salak ortalıkta dolaşıp valiz hazırlamışsındır, tatil bu artık sabahın kör vakti yataktan kalkmayacak, saati kurmak zorunda kalmayacak, bir yerlere yetişmek zorunda kalmayacaksın.

Nah olmayacak! Tatil adabı diye bir şey var tabi, ben nerden bileyim? Yıllardır tatil yapmaya yapmaya tatilde de sabahın kör vakti kalkıp mesaiye başlanması gerektiğini unutmuşum.

İşte size tatil kuralları (okuyun da görgünüz artsın, benim gibi kör cahil kalmayın otellerde)

1. Otelde olduğunu unutacaksın, sanki işe gider gibi sabahları saatini kuracaksın, çünkü kahvaltı 7.30-10.00 arasındadır. Hele saat 09.45 de gelirsen, “oha, bu saatte gelinir mi amma hırt bir çift bunlar böyle, zaten 15 dakka kalmış bi de size servis mi açıcaz” der gibi bakılır ve her tür kahvaltılık gıda saat 10 olmadan toplanır.

2. 1 no’lu kuraldan önce aslında ilk yapman gerekendir bu. Mümkünse saatini sabah 6ya ya da sabah ezanına kuracaksın ve erken kalkıp odadan 2 adet havlu kapıp koşturarak havuz kenarına koşacaksın. Çünkü sabah 6 sularında havuz çevresindeki tüm şezlonglar hain turistler tarafından kapılmıştır.

3. 2 no’lu kurala uyarken, sabah 6 civarı tüm şezlonglar kapılmış durumdayken, çaktırmadan üzerinde havlu konulup kapıldığı belli olan şezlonglardan önce sağa sonra sola şahit var mı bakılıp etraf temizse 2 adet havlu yallah ağaç dibine atılır ve yerine kendi havluların konulur.

4. Sabahleyin odandan çıkarken kapı kolun asılı 7 çeşit farklı karton parçasını dikkatle okuyun. Okuyun ki, odanız temizlensin, mini barınız doldurulsun, havlularınız değiştirilsin.. Yoksa bizim gibi 2 gün kek gibi bekler durusunuz odanız temizlensin diye. Yahu her istediğin şey için kapıya karton mu asılmak zorunda? Hayır alıştım artık evde kocama da aynı uygulamayı yapabilirim.

5. Otellerde a la carté restoranlarda - (şu yazının asaletine bakar mısın ey okuyucu. A la carté !) – yemek yemek isterseniz asla k.ınızı yayıp akşama kadar mal mal güneşlenmeyeceksiniz. Sabah 2 no’lu kuralı uygulamak için kalktın ya, işte tam o saatte a la carté restoranlar için rezervasyon yaptıracaksın. Aksi taktirde sittin sene orda seçmece yemek yiyemezsin. Çünkü rezervasyonlar sabah 10’da bitiyor. Erken kalkan yol alır yani. Öğlen ara; senle telefondaki uyuz kadın dalga geçiyor; (denedim, gördüm, aşağılandım)

6. Öğleden sonra gözlemeci ve kumpirci geldi mi güneşlenmekte olup yan gel Osman yaptığın yerden tazı gibi koşturup ilk sıralarda yerini alacaksın, aksi taktirde seni kabandan iktiren, parmak arası terliklerinin üstünden parmaklarını ezen bir sürü veletle cebelleşmek zorunda kalırsın, gözlemeyi ve kumpiri de unutursun. Demek ki neymiş, aç kalmak istemiyorsan güneşlenmeyi ve kitap okumayı bırakıp gelen giden garsonu sıkı takip edeceksin. Dürbün getirebilirsin ki uzaktan kokuyu alasın.

7. Ben bu kadar kural öğrenebildim. Bitti!

Salı, Ağustos 01, 2006

Şişttt, Sana Bir Sır Vericem Ey Okuyucu; Yaklaş, Yaklaş.. Yaklaşsana Kızım Ekrana, Yemiycez insanı!

İşte size bir sırrımı yarım yamalak paylaşmak istedim. Maksat kıllık olsun :) Ben size bişey diyim mi? İçimizden iki kişi (ki ikisini de gayet iyi tanıyorum; kih kih kih); bunlar bir olup kafa kafaya vermişler; "düşük çenelerimizle nasıl daha çok insan bayıltabiliriz acaba" demişler; ve ortak yeni bir blog açmaya karar vermişler. Ay biri maydonoz diğeri de nane ismini seçmiş kendilerine. Hakkatten de ikisi de normaldeki yazılarında her b.ka nane ve maydonoz olan kıl şahsiyetler... Ama doğrusu ben hep beğenirdim bunların yazılarını; neme lazım güzel şey yazar her ikisi de şahsi bloglarında... Böyle bazen tıkarlar insanı car car car car... Susmazlar ama merak edersin okurken sonuna kadar da bırakamazsın... Bir de tabi bunlar okudukları, izledikleri, gördükleri, bildikleri herşeye de karışırlar (bunlar benim gözlemim tabi; size göre çeneleri çekilesi iki tip de olabilirler yani) Bu iki kafadarı ilerde Erman ve Şansal ("ğ" miydi bunun sonu acaba- neyse anladınız işte); Cenk - Erdem; Beavass ve Budhead; Zeki - Metin; Kuşum Aydın - Lerzan gibi ekranlarda da görürüz kesin. Hahayyy, ay düşünemiyorum ben bunları o halde. "aloooccuuum, nerden arıyosun bakeiimmm; ayyy inanmıyorum Kars'tan arıyoouusssaaannn; yaş kaççç? 67..... okeyyyy, sana vera pazarlamadan 1 adet AB-SHAPER verdimmmm teyzeeeeeaa, akşam beyamcayla yapacak işşş buldunuz sayemdeaaa"

Neyse arkadaşlar; Toplu İğne Maydanozgiller'i size gururla sunar. Ohhh çatlıycaktım söylemesem; ama artık kim o iki kafadar,orasını da siz tahmin ediverin. Haaa, okuyun bari garipleri de sevinsinler; ben en son girdim baya bi perişandı garipler :))