Perşembe, Nisan 27, 2006

Mazeretim var.

Kafam karışık. Ne yazacağımı netleştiremedim. İçimin muzur tarafı, kokoş tarafı, ukala tarafı, yalın tarafı, naif-kırılgan tarafı, kültürlü tarafı, küfürbaz tarafı bir olmuş oyun oynuyorlar bana. Her bir taraf kendi cephesine çekiyor beni. O yüzden aşağıda okuyacaklarınızdan ben sorumlu değilim. Bana ne? Her telden yazacağım şimdi, size keyifli okumalar…

Olmuyor, gitmiyor, kalıyor
Ben şimdi evleniyorum ya, 36dan 38’e çıktım ya. İnemiyorum işte. İnanın bana. Yemiyorum bir şey abartılı. Dikkat ediyorum, tamam diyet yapamıyorum ama dikkat ediyorum kurallara. Hani gelinliğim de straptez ya (böyle mi yazılırdı bu?),bir kollarım var sanırsın Hamza Yerlikaya! Ya böyle lömbür lömbür yağ var. Kışın anlaşılmıyor tabi hep uzun kollu kazak ve gömleklerle. Şimdi gelinlik denemesinde bir giydim o straptezi, aynadan kendi kollarımdan tiksindim. Kollarımın üst tarafından bahsediyorum. Dolma gibi. Maşallah pehlivan misali. O kolları inceltmem lazım. Ama nasıl?
---------------
Akşama BJK’lılar gecesindeyim
Bu akşam Hilton’da BJK’lılar gecesi var. Kendine Gülshen (!) diyen ünlü Türk düşünürü ve bülbül sesli yeni Müzeyyen Senar’ımız, şaheser, sıfır beden ötesi insan da çıkacakmış sahneye. Karı (afedersiniz karı dedim) gece 22.de sahneye çıkacakmış. 22’ye kadar yedin, yedin, yoksa karı (pardon yine karı dedim.) ağzımıza s.çar. Ben de toplu iğneysem beni tanıyanlar bilir, oraya geç gidip o sahne aldığında “oof offf” diye bir öne bir arkaya yaylanarak sallanırken, gözünün içine baka baka tavuğun budunu “haaartt” diye ısırıp ağzıma almazsam neyim? Bakalım ben de onun sinirine dokunacak mıyım? Gerçi yine bilenler bilir, ben o aleme karizmayı çizdiren adamcağız gibi kaçar adımlarla terk etmem de orayı. Ben basmışım parayı o geceye gelmişim, işimden geç çıkmış, süslenip püslenmişim, gitmişim oraya aç bilaç. Sonra karı (yaa, elime engel olamıyorum, pardon ya gene dedim) beni herkesin içinde şamar oğlanı yapacak. Yok öyle. Canı çekiyosa bi çatal veriyim belki sıfır beden olcam diye yemiyo bişey garibim, kıskanıyo tabi karnını doyuranları. Neyse eğer bu hafta sonu paparazzi programlarını seyrederseniz, Dannn…”İzmir hiltonda gülşenle bir seyircisi saç saça baş başa kavga ettiler.” Daaannnn.. Az SONRA!....Daannnn… “ İsminin T.İ olduğunu öğrendiğimiz konuk, şarkıcı Gülşen sahnedeyken tavuğun budunu kemirmeye devam edip gülşene doğru geğirdi. Gülşenin uyarmasıyla daha da abartan T.İ isimli davetli bitirdiği tavuktan arda kalan yağlı lades kemiğini sahneye çıkıp gülşene “ladesim lades olsun mu? Nesine?” diyerek inat yaptı. Birbirine giren ikiliden sıfır beden olduğu için halsiz düşen Gülşen hastanede müşade altına alındı. Gülşeni dövdüğü için karakolda ifade veren T.İ, “vatan sağolsun, ben görevimi yaptım, eğitim şart” dedi… Daaann.. “Gülşeni döven T.İ’ye Murat Taşdemir’den ilanı aşk” Daaannn. Taşdemir T.İ’ye gel Afroditi beraber dövelim” dedi. Daaaann. Azz sonraaaa!
-----------------
Hiçbir şeye vakit bulamıyorum
İki hafta oldu, oturacağımız eve mobilyalarım geldi daha gidip göremedim evimizi. İşim yoğun, seyahatlerim var, haftaya 4 günlüğüne İstanbul’a gidiyorum, İzmir’deki işimin dışında bir de üniversitede öğretim görevlisiyim, haftada 8 saat de oraya gidiyorum, vizeler, testler, dönem ödevleri, sınav hazırla, kağıtları oku, iş yerindeki projeleri takip et, çalışanların sorunlarıyla ilgilen, orayı derle, patronun emirleriyle boğuş, okulda öğrencilere proje ver, derslere hazırlan, nişanlıya ilgi göster, anayla babayla ilgilen, nişanlının ailesine hürmet ve ilgide kusur etme, anneanne-dedeye ilgi göster, evlilik hazırlıkları ve detayları, eh tabi ilgi gösteremediğimden dolayı pek çok arkadaşım da var, onların gönlünü al, onlarla da ilgilen derken (ayy yazarken şiştim) ben kendimi bulamıyorum. Bahar yorgunluğu değil bu. Basbaya daral geldi, yorgunum, avaz avaz bağırmak istiyorum,
------------------
GEL, NE OLUR!
Gazete okumaktan çok sıkılmaya başladım artık. İçimi karalar bağlıyor.
* Zehirli varillerini tek tek k.çına sokasım gelen o koca koca büyükbaşların zehirli varilleri pisliklerini toprağa gömüp üstünü örten hayvan misali, yurdumun dört bir yanına gömmeleri, “seni gömsünler o toprağa da bir daha çıkama” beddualarımla son buluyor.
* 21 yaşında çoluk çocuk sahibi yaşı gelmiş ancak hala lisede okuduğu için bir gerizekalı olması muhtemel herifi yüce meclise 23 nisanda oturtanlara da sinir oluyorum. İçim cız etti gördüğümde. O herifi (pardon herif dedim) değil 23 nisan kutlamalarında görmek, çoktan askerliğini yapmış olması gerekiyordu. Gerçi o adamın Mehmetçikler arasında ne işi var di mi? Olsa olsa askere gitmemek için halen bu yaşta okula gidiyor ayağı yapmaktadır. Ben de 32 yaşında miniminnacık bir kız çocuğu olarak seneye 23 nisanda bir koltuğa oturmak istiyorum arkadaşlar. 1 günlüğüne de olsa beni de seçsinler, buyur otur desinler. Ben de o ceylan derisinden koltuğa oturup “egemenlik, arkamdaki duvar yazısında değil; bilakis elden giden milletimindir” diyebilmek isterim.
* Siz İstiklal marşını duyduğunda tüyleri diken diken olup ağlıyanlardan mısınız? Ben aynen öyleyim işte. Hele hele içim bir tuhaf oluyor bayrağımı dalgalanırken gördüğümde. Hergün gazete bir şehit cenazesini ve ardından ağlayan çocuklarını ve eşlerini görünce benim de gözlerimden yaşlar tane tane akmaya sonra da yağmur gibi boşalmaya başlıyor. Ne güzel 3 sene öncesine kadar durulmuştu her şey. Ne oldu da birden seçimlerden sonra dalga dalga başladı bu katliam. Ne kadar duyarsız bir millet olduk biz, Onun gibi birisi neden doğmuyor bir türlü? 1881’den beri doğmaz mı bu insan? Eğer doğduysan ve bir yerlerde bir şeyler yapıyorsan ne olur gel artık, gelirsen de ne olur Samsun’dan başla sen de. Aynen ONUN yaptığı gibi. Ya da ikinci büyük taarruz biz gavurların bol bulunduğu ve tek dişi kalmış canavar kale İzmir’den. Yine aynı eskisi gibi. Bak bizler burada seni bekliyoruz

Cuma, Nisan 21, 2006

Sandviççinin İntikamı ve Sakıncalı Düşünceler

Bu da ne biçim bir başlık demeyin anlatıcam, sabredin azcık:
Çarşamba akşamüstü uçağıyla Ankara’ya uçtuk, iş meselesi. Uçmadan evvelki saat dilimlerine dönüyoruz:
Yer: İzmir (hani bazı amerikan polisiye macera dizilerinde ekranda böyle daktilo efektiyle ekrana çat çat çat yazar ya, aynen işte böyle hayal edin)
Saat: Sabahın kör bir vakti
Yer: T.İ.’nin yatak odası
Toplu iğne Ankara’ya gidecek ve topu topu 1 gece kalacak diye yanına mümkün olan en az eşyayı almaya karar vermekte. Elindeki evrak çantasının içine pijamasını ve her tür krem ve makyaj malzemesine yer bulan iğne, yanına yedek kıyafet almadan giderek sonradan gerzeklik olduğunu anlayacağı pratikliğiyle övünmektedir.
…………..
Saat: 14 suları
Yer: Efes büfe. Karnı açtır, büfenin camına yapışmış, kaşarlı,domatesli ayvalık tostu iştahını kabartmıştır. Ancak büfedeki beyinsiz tostcubaşı T.İ.nin ayvalık tostu isteğini bir türlü kavrayamamıştır. “Domates de koyun lütfen”, “Abla domates koymuyoz biz”, “Neden? domatesleri protesto mu ediyosunuz büfe olarak?”, “yok apla, pahallı oluyo”, “…..!”, “e peki kuru kuru kaşar mı koyuyonuz?”, “istersen salça süreyim”, “neyse sen bana çift kaşar koy, ha bi de mayonez koy bari içine de yumuşasın, 1 de ayran, bak ben yandaki kuaföre geçiyorum, oraya gönder al bu da paran”
…………
Saat: yine o civarlar
Yer: T.İ öğle yemeğini yiyemeden kuaföre dalacaktır, fönü gelmiştir çünkü eğer fön çektirmezse Ankara’nın onu bünyesine kabul etmeyeceğini düşünmektedir ve kuaföre dalar, tam fön çektirirken tostu teşrif eder. “bu ne kardeşim, kupkuru bu, 2 ekmeği yapıştırmışsın tostta kaktırıyon bana, nerde bunun kaşarı, mayonezi, tüh Allah seni kahretmesin”, “apla ben bilmiyom, sadece siparişi getirdiydim”, “sen ekmek fırınında mı çalışıyon da bana 2 dilim kuru ekmek getirdin olum? Nerde bunun peyniri? Git söyle o tostçuya, koysun içine kaşar ve de mayonez, hırrrr, gırrrrr”
T.İ açtır, açlıktan nevri dönmüştür, uçağa da yetişmesi gerekmektedir. Daha ofise uğrayacak, sunuşunu şöyle bir gözden geçirecekti, velhsıl işi gücü vardır anlayın işte
…………..

Saat: 14.30
Yer: Hala kuaför salonu
Büfeci çocuk yeni paketi getirir. Açlıktan gözü dönen T.İ hırsla paketi açar ve hayli kabarık gözüken tosttan koca bir ısırık alır ve o anda “haaaarrrrşşş” diye siyah takım elbisesinin ve içindeki beyaz tişörtün üstüne mayonez ve salçalar dökülür. T.İ.nin uzun sırma saçları olduğu için fön çekilirken iştahına mani olamayan iğne, saçlarının da mayonezlenmesini önleyemez. Onun için artık her şey bitmiştir.

Ne eve gidip üstünü değiştirebileceği ne de fönlü saçlarını tekrar yıkatıp ikinci bir fön çektirmeye vakti vardır. Kendisiyle maytap geçen kuaför ve yamağına aldırmadan mayonezli saçları buraya değdi buraya değmedi şeklinde yıkatıp, üstündeki lekeli yerleri sildiren toplu iğne, ofise hızla gelir, patronuyla buluşur ve ankaraya yağlı yağlı uçar.
...............


Sakıncalı düşünceler:

Saat: Öğleden sonra
Yer: Havaalanı
Uçak: Milli havayolumuz. T.İ milli havayolunun nedense dış hatlardan uçurduğunu görür ve söylenerek dışhatlara arabayı parkederler.
...............


Yer: Uçağın içi. Uçağa biner binmez hoparlörlerden ney ve kudüm eşliğinde ilahiler çalmaktadır. T.İ umre ziyaretine giden uçağa yanlışlıkla bindiğini düşünerek inmeye kalkar. Lakin yanılmıştır, milli havayolu artık kabin içinde müzik içinde tasavvuf müziğine yönelmiştir. Bir dahaki bindiğimde bari mevlüt de okutayım diyen T.İ bu fikrini patronuna da bağırarak söyler ve çevredeki yolcuların sempatisini kazanır
..............


Yer: Gök, bulut ötesi, Canı sıkılan T.İ skylife denen dergiye bakar. Allah Allah, bu dergiye ne olmuş böyle diye düşünür? Külliyeler, medreseler, tarhananın Selçukludan beri gelişimi, saray müzelerinde sergilenen kadı, inzibat kıyafetleri, cami tanıtımları dışında dergide hiçbir şey yoktur. Derginin ilk sayfasına bakar, her hükümet değiştiğinde havayolunun genel müdürü de değişir çünkü. Aman allahım der kendi kendine…”bu da kim?” Zekeriya hocanın gençliğine benzer badem bıyıklı gözlüklü yaşlı adam ona erbakan’ı hatırlatmıştır. “Ne kadar da benziyor ona” diye düşünür. T.İ yine acıkmıştır. Bir bakar ki anası yaşındaki hostes teyze, halen görevini şevkle yapmaya çalışmakta ve cola turkaları dağıtmaktadır. Ülker markalı içecekler, Konyalı dimes meyve suları, Ülker bisküviler derken… su içer T.İ. tabi bi de salata yer :)
…………
Saat: Akşam suları
Yer: Otel odası. Nişanlısıyla konuşmasını bitiren T.İ, aynaya yansıyan mayonez ve salça bulaşmış beyaz tişörtüne bakarak içini geçirir ve yanına yedek bir şey almadığına hayıflanır. Kuaförde temizlemeye çalıştılarsa da başarılı olamamışlardır.”ertesi gün ne yapacağım ben” diye kendi kendine söylenir T.İ. Bu aralar kendi kendine konuşmayı sık sık yapmaktadır. “Delirdim ben kesin” diye söylenir”Yaa ne giyicem ben yarın sabah toplantıda? İçime tişörtümü giymesem, ceketten içim gözükür, seksi şempanze olurum, ne yapıcam ben” diye söylenen T.İ’nin gözüne yatağa çıkartmış olduğu pijamasının üstü ilişir. Yüzünde kanser aşısını bulmuş bilim adamı sevinci ve gururu ifadesiyle yatağa yatar.
……………
Saat Ertesi gün sabah saat 9 ve sonrası
Yer: Bir devlet kuruluşunun merkez binası, toplantı salonu. Bürokratlar toplanmış, projeyi sunacak T.İ, patronu ve saz arkadaşlarını beklemektedir. T.İ içeriye siyah takımı içinde süzülür. Artık 38 beden olduğunu bir türlü kavramamakta direnen T.İ, 36 bedenken almış olduğu ve üstünde düdük gibi duran ceketini bir de üstüne üstlük tüm düğmelerini kapatmış, karnını içine çekmekten kazık yutmuş gibi yürümektedir. İçine pijamasının kalpli ve ayıcıklı, kenarları pembe fistolu penyesini giymiştir. Karizmayı sıfır edici bu detaylar görülmesin diye de ceketinin önünü son düğmeye kadar kapatmıştır ancak pembe fistolar sağdan ortadan, alttan, yandan çıkmaktadır. Toplantı sırasında bir bürokrata havalı havalı edebi birşeyler anlatırken T.İ, ceket düğmesinin açılmış ve pembeli ayı kardeşin bürokratın taaa gözlerinin içine baktığını fark eder. “Umarım fark etmemiştir” diye içinden geçiren T.İ, “ulan ben proje diyorum, bütçe diyorum, ihale diyorum, şartname diyorum, eğitim diyorum, ama bedenim tiny toons, winnie the pooh diyor, barbie kalpleri diyo… ulan bi daha bospadan pijama alırsam ne olayım?, git siyah satenli güllü şeyler al di mi? Bak o zaman ceket içine giyer misin, giymez misin? Resmen maymun oldum adamların önünde” diye hayıflandı. Bürokrat ve saz arkadaşları içinse bir renk gelmişti kasvetli binalarına. Gri renkli bürokrasi tarihinde toplantılarını bir palyaço ile ilk kez yapıyorlardı. “İnsanlar İzmir İzmir diye tutturmakla çok haklıydılar demek ki. Bunun gibi palyaçolardan çok olmalı İzmir”de diye düşündü daire başkanı, “bari izinde gideyim de bizim çocuk epeydir Medrano sirkini görmek istiyordu, hiç değilse bu palyaçoyu da bulurum eğlendirir çocukları diyerek arkasına yaslandı ve “Toplu iğne hanım, çok memnum oldum, teşekkürler buraya kadar geldiniz, biz sizi en kısa sürede arıyacağız, tebrikler çok güzel bir sunuştu” diyerek palyaçoyu uğurladı.

Bu hikaye de burda bitti

Salı, Nisan 18, 2006

Kadınlar Çiçektir

Allah kadına öyle güzellikler bahşetmiş ki, farkında olana ne mutlu! Bir kadına verilmiş olan doğurganlık, annelik duygusu, emzirmesi, duygusallığı, ağlaması, gülmesi, kahkahası, üzülmesi, acıması, becerikliliği, her yükü gıkını çıkarmadan omuzlarında taşıyabilmesi, şevkati, hüznü, dayanıklılığı, koruma içgüdüsü, sevecenliği... Ha, bir de güzel bir beden vermiş hani erkekleri çıldırtan, hayvani güdülerini ortaya çıkartan o ince belli çay bardağı kıvamındaki vücudu. Uğruna nice erkeklerin şaşkoloza döndükleri kadınlar yani bizler, neden "çiçek" olmaktan vazgeçip erkeklerle bir sidik yarışına (afedersiniz sidik dedim) girmeye çalışırız?

Tamam eşitlik falan anladım da galiba bazılarımız bu eşitliği yanlış anlıyoruz.
Şimdi aşağıda görecekleriniz çiçek midir yoksa nedir?

Soruyorum: Sizce bu çiçekler neden soldu?

Cuma, Nisan 14, 2006

Arızayım arıza...

Ben arıza bir insanım arkadaşlar. Bazı şeylere takarım ama öyle böyle değil! O taktığım şeyin gönüllü savunucusu kesiliverir, bir cengavere dönüşürüm. Benim en büyük takıntım diline sahip çıkmayan, dilinden utanan gerizekalılardır. İşte, okulda, televizyonda, günlük konuşma esnasında neler neler duyuyor insan. Alın işte benim gibi bir arıza insan da oturmuş "Tiki Sözlüğü" hazırlamış. Ben de burdan duyurayım dedim, Türkçemiz ne halde...

Toplu iğne iftiharla sunar...

İşte Türk Tiki Dili Sözlüğü (Siz yine de kullanmayın, kullananlarla da bir güzel dalganızı geçin, aşağılayın, başka çare yok, Türkçemiz elden gidiyor çünkü)
Ban - ben
San - sen
Lütfaaan - lütfen
Yanee - yani
Tımam - tamam
Biliyomısaaaaan - biliyor musun
Hayvanssııaaan - hayvansın
falan oldum - ? (türkçesini çözemedim - t.iğne)
falan yapmak - ? (bunu da çözemedim - t.iğne)
hadi papaaay - Haydi baybay
intiharlardayım - Çok üzüldüm
pozitif elektrik alamadım senden yane, tımam mı? - Senden hoşlanmadım
inanmıyoroaam - İnanmıyorum
regular cola - Normal kola (diyet kola değil anlamında - t.iğne)
yivrençsiaaan - iğrençsin
nerdeyim oldum - nerede olduğunu şaşırmak
partilemek - parti yapmak
aklımdasın yapmak - cep telefonunu çaldırıp kapatmak
bay gelmek hatta kus gelmek - bıkmak, usanmak
çılgın atmak - delirmek
merba - merhaba
nassin - nasilsin
ban iyyiam, san - ben iyiyim, sen
ban de ama çik mikarrna yediam - ben de ama çok makarna yedim
pantlonundan bellia - pantolonundan belli
viraenç duryo di mia - iğrenç duruyor değil mi
vet, boyfrand yüznden labilir mia - evet, sevgilin yüzünden olabilir mi
bilmiyoruam kia - bilmiyorum ki
narde okuyosssuan - nerede okuyorsun
kiç ünversitesia - koç üniversitesi

Bazı kalıplar ve örnekler:
abi dün manyak bi pilav yaptıaam
Alocuuuumm çoooook korktuuuuummm
deermişimm sen de yeeermişinn
ay hadi öptüm şekaar
branc yapalim maaaaa
kendine çok iyi bakıyosuun tımaam maa
kendine iyi davran şeakear olur maa
ay cittan yaaneee
Aşkııımmm naaaeeebeeeeerr
baba iyijce disconnect falan oldun ortamlardan

Çarşamba, Nisan 12, 2006

Çok görmeyin görgüzülüğümü,napiyim çok istek aldı, illa ki görcez dediler, İŞTE GELİNLİĞİM

Çok görmeyin bana bu görgüsüzlüğümü lütfen. Çevremden arkadaşlarım, siz blog dostlarım, eş-dost herkes "kızım göstersene şu gelinliğini de görelim" dediler. Ben de utandım git gelinlikçiye, ricacı ol, ordaki ukala kızlar seni gözlerini devire devire süzüp, "ay bi de fotoğrafını mı çekeceksiniz" diyerek hor görsünler, kasım kasım kasılsınlar, "hanfendi bizim işimiz gücümüz var, bi de size moda çekimi mi yapacaz, hayret bişi ya, deli mi ne, yaşı da geçkin bişeye benziyo, buldumcuk olmuş bu...bla bla bla..." demesinler diye, çözüm buldum.

İğne işbaşında, ofiste yaptığım işi sallayarak internette gelinliğime benzer birşey ararken, birden kafama dank etti, neden gelinliği aldığın yerin web sitesine bakmıyorsun, belki orda vardır resmi diye kendi lapa beynime sordum. Aslında benim beynim lapa değildi ama bu aralar benim halimi anlarsınız, mazur görün... Şaş oldum ben. Neyse işte gene de mihrap yerinde, aklıma geldi ve "Eureka"!
İşte gelinliğim ve vallahi de bu seferki gerçek. Kurbağa resmi değil.. Ama koskoca gelinlik firması benim gelinliği bir huri hatunda denetip fotoğrafını çekmiş. Beni kullanacak değil ya! Beni giymiş olarak ancak düğün fotoğraflarımda göreceksiniz üzgünüm. Ama gelinlik sahici, aşağıda hatunun giydiği benim gelinlik oluyo. Gerçi ben onu giyen modele benzemiyorum
da değil yani :) Yani sandalyeye ben de öyle oturabilirim, ne var yani???

Cuma, Nisan 07, 2006

TA TAAAA!

Gelinliğimi aldık. Bu kadar!

Salı, Nisan 04, 2006

Sana Bir Çeyiz Tepesi Üzerinden Baktım Aziz İstanbul

Efendime söyliyim, bir İstanbul seyahati yaptık ki yorgunluktan dibim çıktı. Allahtan şansıma hava muhteşemdi. Aynı İzmir gibiydi, sıcacık, tam benlik. Cuma sabahtan ordaydık, benim önce işle ilgili bir görüşmem vardı, önce o işimi hallettik.
Sonra swisse gittik (ayıptır söölemesi benim düğünüm orda yapılacak), düğünün yapılacağı yeri gezdik, güzel bi yer, gerçi beygua gibi denize sıfır değil (bendenizin nişanını urla yolu üzerindeki güzelim Beygua’da yapmıştık. Gerçi bizim aile arasında bir nişan yemeği idi, denizin dibinde, palmiye ağaçları arasındaydı ve de İstanbul’a göre resmen bedavaydı- İzmir’imin gözünü seveyim), düğün yeri olan o güzelim otel bahçesi denizi de görmüyo, sanki orman içindesin, o kadar ağaçlık 1 bahçe ki anlatamam. Ordan oranın önerdiği ve seni mecburi yönlendirdiği (avanta mı alıyorlar ne? Şüpheleniyorum, herifi de gözüm tutmadı zaten) neyse, organizasyon firmalarına gittik, orda bir baktık hep ünlü kokoşların ve sonradan buldumcuk mankenlerin yapılmış organizasyonları, resimleri ve videoları var. Ebru Şallı, Özlem Yıldız, Demet Şener falan hepsiciğinin, bu firmalar organizasyonunu yapmışlar. Eh bi de “Toplu İğne”nin yapacaklar, boru değil. Karşılarında koskoca (!) bir değer – yani ben varım :)

Çok para istiyorlar. Yazık günah, ben olsam hayatta vermem o kadar parayı abuk sabuk detaylara ama nedek? Düğünü erkek tarafı yapar. Şimdi siz içinizden delinin zoruna bak, bulmuşta bunuyor diyorsunuzdur kesin. Masayı süslüyecekler, mum koyacaklar, nikah masasını süslüyecekler, 3-5 mum koyacaklar falan. Ama istedikleri dolarlı paraları duyunca “Oha” diyorum ve başka bir şey demiyorum. İstanbul çıldırmış olmalı.

Neyse ertesi gün de kayınvalidemle alışverişe çıktık, bol bol alışveriş yapalım diye, ama utanıyor insan, ben alışkın değilim ki bir şeyler beğenip aldırmaya. Bugüne kadar kendi paramı kazanmışım hep, her şeyimi kendim almışım, şunu beğendim, bunu alalım demek çok hem de çok zor.

Sonra eve geldik, kayınvalidem çıkarttı çeyizlik bohçalarını, görümcem, ben, kendisi gömüldük içine bohçaların, kadıncağız özenmiş oğlu için de bir sürü şey yaptırmış zamanında. Bir sürü nevresim, pike, yatak örtüsü, iğne oyası, dantel, fiskos takımı (fiskos denilen örtüler ne boka yararsa – afedersiniz bok dedim), dantel işlemeli sehpa takımları (hani en azı 40 çeşit oluyo ya tv.nin üstüne bile konmalı)… Seç, seçebilirsen, beğen beğenebilirsen.. Ay ne zor insanları kırmadan beğenmedim ya da tarzım değil demek, ne zor ben bunları kullanamam demek. Seçtik mecburen.

Evet arkadaşlar ben bu dantel olayına zaten çocukluktan beri takıkım. Nefret ederim. Annem ve anneannem zaten yıllardır her tür aforozuma karşı almakta inat edip beni çeşitli sinir hastalıklarından muzdarip bir psikopata dönüştürdükleri için, İstanbul seyahatim sırasında da çeyizime bir o kadar da eklenmiş bulundu. Sanırım önümüzdeki 20 sene İzmir ve Türkiye genelindeki tüm kermeslerde beni görürsünüz, ancak tüketirim. Ya da diyorum acaba bir e-şirket kurup bunları yurt dışına pazarlasam mı? Elimdekiler tükenince sizler de benim bu ticaretime gönüllü katkıda bulunursunuz; eminim sizlerde de benzer gömüler vardır tozlu çekmecelerde açılmadan ve kullanılmadan duran!