Cuma, Haziran 30, 2006

Vermiş Olduğum Geçici Rahatsızlıktan Ötürü Özür Dilerim. Lütfen Alıcınızın Ayarlarıyla Oynamayaınız.T.İ.

Blog sayfa düzenim resmen sapıttı, arada bende de exe. hatası veren sayfam, gelinlik prova resimlerimi koyuverince; hasetinden çatır çatır çatladı işte. Hani aynaların çatlaması ile bir laf vardır hatırlar mısınız? İşte modern çağda aynalar yerine bloglar çatlıyor. Kısacası, bu aralar sapıtmayan bir "blog sayfa standardı" (template da diyebilirsin sen ey kokoş okuyucu) arayışlarındayım ve bilgisayar konusundaki bilgim oldukça basit düzeyde. Misal Solitaire ve Mayın Tarlası konusunda üstüme tanımam. Ha birde ömrüm boyu prezentasyon yapmaktan anam ağladığı için power point'te de süperimdir (kokoşcası; waooowww yani)... Ama sonuç olarak zaten ben bilgisayar konusunda geri seviyedeyim, sayfamda genel olarak exe. hatası veriyodu, bir de krstalim gizemli iş kadınım bana bloguna ulaşamıyorum diye haber gönderince, ben de başladım "1500 denemede template değiştirmece" oyununa. Bu sefer de sayfanın şakülü kaydı anasını satiyim... Beceremedim. Kal geldi! nefin'ciğime rica ettim, anlar bu işlerden o felaket derecede. Hani Bill Gates kendisini tanısa, kesin Microsoft'ta hatırı sayılır bir iş verirdi. Oncaazım da, ancak bula bula bu cırtlak mavisini yakıştırmış, ne diyim, bu aralar ayarlarınızla oynamayın, habire değiştiricem çünkü. Şu bazı bloglar nerden buluyorlar öyle standart template'larda olmayan o değişik şeyleri? Bana da anlatın, ben de öğreneyim...


Veeee.. Benim yarın yani cumartesi meşhuuurrr kına gecem var. Ya az kaldı, inanamıyorum okuyucu. Bak şimdi profilimi de değiştirmem gerekecek. Offf, bak şimdi okuyucu, nerden değişecek o? Bak yukarda 2006 yılları içinde evleneck olan diye bir cümle var.. Eee, evleniyoz işte, şimdi ara da bul nerden nasıl değişecek o? İyisi mi çoluk çocuk sahibi de yazayım da ilerde değiştirmeye gerek kalmasın :P

Konuyu dağıtmayalım; cumartesi günü için, İFAK'dan yöresel gelin ve gelinin saz arkadaşlarının kıyafetlerini kiraladık. Hepsi Ege yöresinin orjinaline sadık kalınarak tasarlanmış elbiseleri. Annem benimkini halen göstermedi, bugün alacaklarmış. Eminim tepkimden korkuyor kadın. Ne de olsa yeterince maymuna dönücm yarın akşam; kına şekerleri alındı; sanırım kayınvalidem o buharlı ütü ebadındaki gelin şekerini kafamda parçalayıp kıracakmış (umarım araya bir adet tepsi koymak akıllarına gelir milletin, yoksa yardık kafayı iyi mi?)... Efendime söyliyim, yanımda 5 adet de saz arkadaşım olacak, hepsinin kıyafetleri, başlıkları hazır. Ay bu egeli kızların kıyafetleri de efe kıyafetleri gibi bir süslü, bir asil, bir şık sormayın. Ben çok beğendim ve "anne, ben neden ondan giymiyorum?" diye sordum. "hayır dedi hain kadın B. (ben ona 05 B. diyorum), seninki farklı, peki tarif et dedim; yaptığı tarife göre ben Malkoçoğlu filimlerindeki Bizans prensesi Elanora gibi bişiy olucam. Yani o kadar rezalet! Gülmeyin tamam mı? Yoksa fotoğraf - motoğraf koymam size. Zaten anlamıyorum bu teknik olaylardan; valla bak baştan anlaşalım senle; gülmek hele hele kahkaha atmak ve hele hele o halimle dalga geçmek zinhar yasak!

Salı, Haziran 27, 2006

Hayvanları koruyalım, çok az kaldık çünkü

Bu sabah durakta otobüs beklerken (evet sevgili okuyucu; ben işe giderken otobüse biniyorum; koskoca J.W.'nin düştüğü hallere bak :P); neyse uzatmayayım benim gibi otobüs bekleyen bir insanoğluna üstelik hemcinsime çemkirdim. Ama insanoğluinsan anlamadı!

Pis kadın; allah onu kahretsin, bir gün adım otobüs durağı delisine çıkacak bu yüzden. Ama çemkirmemek elde mi? Bre hayvan dedim içimden sonra caddedeki refüje ekilen çiçekler içine dest-i hacet-ini gören kediye baktım; bir güzel örttü pisliğini patileriyle.. Utandım kendimden kediye hayvan muamelesi çektiğim için. O yüzden kadının yanına gittim doğruca. Peki kadın ne yapmıştı?

Varan 1
Otobüs durağına gelen doğru düzgün giyimli karı (afedersiniz karı dedim); çantasını kurcalamaya başladı ve kurcalarken kaldırıma poşet içinde çöp gibi bir şey düşürdü çantasında. Eğildi, baktı düşürdüğü torbaya ve hiç oralı olmadı, otoüs beklemeye devam...
Varan 2
T.İ dayanamadı tabi bu duruma gitti kadının yanına; "hanfendi (bakın halen kadına kibarlık taslıyorum- hata bende- davar desene şuna) çantanızdan çöpünüzü düşürdünüz, görmediniz galiba dedi, Kadın iplemedi, ve ayakkabısının burnuyla çöp torbasını kaldırımdan caddeye doğru ittirdi gülümseyerek
Varan 3
T.İ, "Ya Allah" girişmek için tüm gücünü topladı, çantasından kolonyalı mendil çıkarttı, elini onla kaplayıp kadının ittirdiği çöpü yerden aldı , kadının gözlerinin içine bakarak, kadına seslendi. "Sizin sokağa attığınız çöpü ben kaldırayım" dedi, "ne de olsa harmandalı çöplüğü değil burası, cadde" T.İ çöpü aldığı gibi kadının tam arkasında duran çöp kutusuna koydu; gırrlayarak el etmediği için durmayan otobüs şöförüne de küfür etti. Bugün de otobüsü kaçırmıştı. Hem de bir insan yüzünden!
Peki insan ne yaptı? Sadece gülümsedi

Sonuç olarak hayvanları tüm gücümüzle koruyalım lütfen; onlar ekolojiyi korumak için ellerinden geleni yapıyorlar; üstelik ne ilkokul ne ortaokul ne lise ne de üniversite okudular. Eğer insanlık buysa, ben hayvanım arkadaşlar!

Salı, Haziran 20, 2006

TA TAAAA! (BİYONİK KEDİYE İTHAF OLUR)

NEDENİNİ BİLMEM EY OKUYUCU AMA NEDENSE BİYONİK PANTERE PARDON KEDİYE İTHAF ETMEK İSTEDİM BEN BU YAZIYI...
Fazla yazı - mazı fazla olmayacak aslında... Maksat haftasonu boş durmadığımı, vertigomun az biraz iyileşmiş ve günlük hayata devam ettiğimi görün, beni merak etmeyin istedim...
Varan 1- cumartesi
iyileşmeye yüz tutan T.İ (J.W- sen nasıl kabul edersen; yersen!), gelinlik provasında... muhtemelen provacı teyze bana küfür ediyordur; "hay senin fotoğrafına da" ... diye





Sen hiç tombul bir gelin gördün mü ey okuyucu?

Pazartesi, Haziran 12, 2006

İçmişim, başım dönüyor, dönüyor... Dünya durmadan dönüyor, dönüyor... Bir tek dönmeyen bana sensin, bekliyorum hep, sen neredesin?

Epeydir uzak kaldım senden sevgili okuyucu. Tv seyretmem, bilgisayara bön bön bakmam, kitap ya da gazete okumam yasaktı. Hayırdır Afganistan’da mıydın diye aklından geçireniniz olabilir. Hayır ef’em. Bendeniz sosyetik ve asortik isimli bir hastalıktan 1 hafta kadar bir süre iptal oldum. Ünlü hastalığı bu :P. Bir pilotlarda olurmuş bir de bende. Eh, bu kadar yüksekten hayallenip uçarsan, tabi olursun Vertigo! (bkz. Bir önceki hayalperest yazım). Neymiş efendim? VERTİGO!

Şu hastalık isminin asaletine bakar mısınız arkadaşlar? Sanki Hitchcock filmi çeviriyoruz. Neyse işte, başım dönüyor ey okuyucu. Hem de nasıl bir dönme biliyor musunuz? Sanki 3 adet 70’lik rakıyı aç karnına devirmişim, sonra misal; biyonik tutmuş kolumdan, yer misin yemez misin beni bir güzel pataklamış; Gayriye almış sonra evire çevire döndürüp nefine doğru fırlatmış, fırlatırken gözüme en yakın yerden çat çat flaş üstüne flaş çakmış gözlerimin dibine kadar girerek, sonra nefin beni o halimle aç bırakıp üstümde yeni rejim tariflerini denemiş ve iyice bedenimi halsiz bırakmış, ordan kristal almış beni virajlı yollardan dolana dolana, feribotu kaçırdığından da son hızla arabaya atmış, götürüyor beni virajlı yollarda…. Sonra virajlı yollardan döne döne şaş olmuş bendenizi, biyonik tekrar almış tutmuş kolumdan fır fır döndürmüş ve aslıya atmış, aslı da o halimle oğluşunu koşturmuş peşime, döne döne dönmedolap oynatmış…

Ve işte benim başım son 1 haftadır aynen öyle dönüyor. İlaçlarla yeni yeni kendime geliyorum. Nasıl evlencem ben, bu kadar zayıf bünye neden bende var, bu baş dönmesi ya geçmezde, düğün günü yine dönerse, davetli masaları dolaşmaktan devriliverirsem milletin üstüne, rezalete bakar mısınız?

Cuma, Haziran 02, 2006

Göreceksiniz, ben ilerde çok meşhur biri olucam ve "Star is born” filminin ucuz versiyonu

Tabi ki bu benim en büyük hayalimdi ergenken (gerçi hala birazcık var, keşfedilememişliğin getirdiği bir hayalkırıklığı)… Olamadım işte, abuk ve bir o kadar da sabuk insanlar hakketmediği yerlerde ün ve parayı götürürken, cahil cesaretinin esamesi görülmeyen bendeniz, halen çocukluk hayallerime bakar bakar hayıflanırım.

Benim ilkokul ve ortaokul yıllarımda hayali bir kahramanım vardı. O aslında bendim. Yani ben aslında çok meşhuuur bir stardım da çevremdekiler bunu bilmiyordu :). Bir kere yabancı bir yıldızdım. Öyle popstar, superstar falan değil, her müzik olayında ben vardım, tüm MTV, Grammy, Emmy ödüllerini toplardım, Madonna da ezeli tek rakibimdi :) (ay ne salakmışım, şimdi bunu yazarken bile ağzımda faraş kadar kocaman bir gülümseme oluştu, bi de siz okurken ne hale girmişinizdir beni kafanızda, o vakur halde düşleyince). Benim farklı bir ismim de vardı. Tabii ki inkilisce. Benim adım J.W idi. Tam yazmayayım adımı sonra gülmekten donunuza işersiniz. Dediğim gibi Madonna tek rakibim ya, hep onunla sektörde yarışır ve onun istemediği rolleri ben kapar sonra çektiğim filmler hep liste başı olur, dünya bana tapardı (vay anasını; Lopez gibi karıymışım işte). O dönemde Madonna’nın söylemediği her güzel şarkı sanki J.W tarafından söylenir ve ben gerek karaoke gerekse de playback modunda elimde müzik setinin kel mikrofonu ile ayna karşısında konser verirdim. Annemin makyaj malzemeleri ve topuklu terliklerini az mı telef etmiştim…

Bilirsiniz ki her ünlü kadının bir de ünlü bir sevgilisi olmalıydı. Her hayran olduğum ünlü de benim (yani J.W’nin) sevgilisi oluyordu. Duran Duranın gitaristi John Taylor’un az kahrını çekmemiştim mesela. İçer, sarhoş olur, konserde karılar saldırır, akşam konser sonrası partilerde hayranlar don ve sütyenlerini buna fırlatırlar falan, ah çok çekmiştim ondan. Sonra blue jean dergisi ve gazete manşetlerinde beni aldattığı yazıyordu. Rene Simonssen adlı Danimarkalı kaltak mankenle birlikte yaşamaya başladığını duyunca her gururlu kadın gibi öncelikle menecerimle medyanın karşısına çıkmış ve başım dik bir şekilde sorularına cevap vermiştim. Sonra ingiltereden çıkıp amerikaya yerleşmenin kariyerim açısından daha iyi olduğuna karar veriyor ve aşk acısını amerikada unutuyorum. Hem hollywooddan da teklif vardı. John’u unutmam için bu gerekliydi tabi. Şans bu ya, o dönemde amerikada ilk 45’likleriyle fırtınalar kopartan bon Jovi grubunun altın plak davetine katıldı J.W. ve orda Jon Bon jovi ile tanıştı. Nasıl mutluydum anlatamam :P (ne manyağım anlıyorsunuz değil mi?). Ah o tarla cadısı saçlarına, o gülüşüne, o deri pantalonlarına ayılmıştım ama her ikimizde basına duyurmadan bu aşkı yaşamalıydık. Sonradan herşey çok güzelken bon jovi ipnesi kendi çocukluk arkadaşı Dorethea adındaki köylü güzeliyle evlendi ve J.W uzun bir süre kendine gelemedi, bunalımdaydı, kendisini diyet kolaya ve ana yurdu Türkiye’ye vurdu, evet şaşırmadınız, J.W.’nin babası bir İngiliz, anası da türktü!!!! (nasıl da hayalim genişmiş yaa. Tam bi psikopat!). Hem türkiye’de tanınmadan dolaşmak ve geçmişi unutmak ona iyi gelecekti. Ta ki hawai-amerikalı, adı sanı yeni yeni duyulan bir aktörün başrolünü oynadığı ve freni olmayan bir yolcu otobüsünün 80 km hızı aştığında havaya uçma tehlikesi olan filmde kadın başrol oyuncusu olarak istendiğinde; bunun hayatında yeni tur olduğunu anladı J.W! :) kendisine teklif edilen rol, bu filmde otobüsü kullanacak olan ve esas oğlanı götürecek olan esmer bombalık-kısacası esas kız’lıktı. (dedim ya size, madonna dışında her koyu renk saçlı ve güzel sesli, güzel yüzlü sanatçı; J.W. idi benim hayalimde- fazla sorgulamayın). Kabul etmiştim ben de teklifi, çekimler başladı, adının sonradan mükremin olduğunu (pardon- feriştahla karıştırdım olayı) adının sonradan keanu olduğunu öğrendiğim hawai kırması yakışıklıyla pek sıkı fıkı olduk, jon’un (bon jovi olan) bir bebesi olduğunu öğrenince ona inat keanu ile çıkmaya başladık. Artık basının son gözde çifti bizdik. Sonra keanu sıyırdı kafayı budha’yı oynıycam, o yüzden kaderimle yüzleşmem için izin ver, nepale gidip orda 2 yıl keşiş olucam dedi ve gitti. Matrix için döndüğünde ben çoktaaaaan kendimi U2 bono’nun kollarına atmıştım bile:))

Ay bu hayal hikayem burada bitmez arkadaşlar. Belki içinizde benim gibi “kırıklar” vardır hayal dünyası çocukken bu kadar geniş olan? Neyse eğer sevdiyseniz, size bir başka yazımda J.W’nin diğer maceralarını da anlatırım…