Cuma, Mart 30, 2007

ismininin i hali

Benim blog kankalarımın en hamilesi, dünya şekerim gristalimle dün olası muhtemel isim çalışması yaptık. Ayyy şiştim şiştim. Ne zor işmiş o bebeğe isim seçmek. Deli işi. Kriterler Kopenhag kriterlerinden daha zor.

Bikere lastikli türkçemiz sebebiyle; ilerde –kibarcası afacanlar-realitede hırtlar tarafından lastikle çekilemeyecek bir isim olmalı. Derin ismini dedim mesela. Ha ha bakın burası çok komik, kristalim dedi ki yok olmaz, büyüyünce ergenler kızıma “ne kadar derin ? ya da haydi derine dalalım” diye konuşurlar dedi. E haklı tabi. Dingillik diz boyu bizde.

Sonra, en yakın eş dost-akraba-arkadaşın bulup da beğendiği isme atlanmamalı; 3.dünya savaşı çıkması muhtemel; sonra ömür boyu diğer aile senin çocuğa bakıp” hhıııh, senin ismini annenler bizden gördüler, yaaaa, görkemcim bak bu diğer görkem var ya, işte onun anneleri senin adını kopya çektiler, ööggk kaka bu görkemler, pis bunlar, konuşmayalım biz onlarla, zaten benim salon takımının da aynısının krem rengini almıştı bunun anası, kıskanç kadın, yürü görkemcim evimize gidelim. Bakın şimdiden söylüyorum, ikinci çocuğumuzun ismini şimdiden bulduk ve notere tastik ettirdik, haberiniz olsun, bu sefer araklayamacaksınız… nihaahaaahoooo- yaşasın kötülük…telifini aldııkkk- nihaahaaaaa

Ya da bir başka vukuat ihtimali daha var bence. O da kızımız büyürse olabilecek olan bir vukuat! Fidan hanım, boyunuz 1,55 ve tastamına 140 kilosunuz . Bir doktor olarak obez olduğunuzu söylemekten esef duyuyorum fil-hakika ki buradaki fil öneki sizinle alakalı değil fidan hanım, yanlış anlamayın ama Fidan hanımcım, siz bir obezsiniz ve isminizle tam bir tezatsınız. Ya da “Damlacım lütfen çekilir misin, kapıdan geçemiyorum, damlacım, sel gibi oldun yayıldın, kapladın her yeri” şeklinde. Veya ismi yiğit konmuştur ama büyüyünce hayatta görebileceğiniz en tırsak yaratık olmuştur. Askerlikten ömür boyu kaçar falan, kolunu masaya vursa ağlar, hastalık hastası bir tip olur.

Sonra bazı isimler de milli görüşünüze göre özdeşleşir. Diyelim ki illa ki sümeyye koyacaksınız. Ya da büşra, yok yok ya da kübra. Olmaaaaaz, aslaaaa. Peki neden? İşte, o isim şeyin ismi; hangi isim, işte canım şu sümeyye olan. Şeyin kızı değil mi o? Yok hayatta olmaz, Iıııh olmaaazzz- ata koyucam ben; e ama kız olacak seninki. Sana ne yahu; chpliyim ben; olmadı deniz koyarım; hem yuniseks. Eh sen bilin.

Bazen de en moda isimler seçilir. O yıl doğan çocukların % 99’unun aynı isim olması müstakbel anne ve babanın umurunda bile değildir. Sırf bu yüzden Ebru, Özlem, Burcu, Hakan, Serkan, Murat, Gökhan, Mert, Yiğit; Cenk gibi isimlere sahip olan kişiler hangi yıl doğduklarını yüzünüze söylemeseler dahi, hangi yıl doğduklarına her tür kalıp basılır. Misal bu son 2 yılda da bir duru, ada, su isimleri konulur oldu. Böyle şapır şapır sabunlu, sulu sulu isimler. Ondan bir 4 yıl öncesine gidelim (filaşbek piliz).. talya, kayra, ilayda, aleyna, alara, lara, melissa (sanki Meksikalı popstarlar haspalar. Meksikada da thalia vardı meşhur-hani şu a mor la mexicanayı söyleyen rosalindada oynayan o güzel ficutlu kıskanılıp dövülesi kadın-nerden geldim buraya ben gene?). Neyse, oğlanlarda da ata, ataberk, ege.. hadi bi de gidin bakiyim 10 sene öncesine, muratcan, alican, berkecan, oğulcan… eeee sonuç?

Benim en kıl olduğum isim türevleri içinde bir de iki veya üç alakasız ismi sırf her iki taraf da kıçını yırtmasın diye konulan ve olan zavallı çocuğa olan ikircikli hatta üçürcüklü (!!! ben uydurdum) isimler vardır. Egemen Emre Gökhan mesela. Soyadı da yıkılmazoğlu olsun diyelim. İsmi peki emre mi Gökhan mı Egemen mi? Oysa ki anası da dahil herkes; kendisi bile emre demektedir ona. E peki gökhanı, egemeni neden koydunuz bu çocuğa? Siz hiçbir okul defterinin kıç kadar etiketine bu kadar uzun ismi sığdırmayı denediniz mi hayatınızda? Ya da bu çocuk büyüyünce kredi kartı, nüfus cüzdanı, ehliyet, vize, pasaport, uçak biletine bu ismini nasıl sığdıracak? Bizde nüfus müdürlüğü ebru ismini bile doğru dürüst ismi yazamazken 3 isim ve 1 soyadını nasıl doğru yazacak?

Bir başka inat olayı da ailelerindeki ölmüş bir büyüğün isminin zavallı bebeğe yakıştırılmasıdır ki; ııh ııııh şap sürsen nafile. YAKIŞMAAAZZZ. Düşünsenize yeni doğmuş daha pembe pembe süt kokuyor. “Ay ne tatlı, şuna bak, daha el kadar sabi, kaç aylık?, 40 günü yeni doldu teyzesi, ismi ne peki?, Abuzer; hıı hııı çok şekerrr, puaaaaaahhhhh; hayırdır neden Abuzer? Dedesi miydi? Yok dedesi çok istedi, onun da babasının ismiymiş. Aaa ne kadar enteresannn, sizin isim ne peki? Cansu..memnun oldum cansu hanım, umarım minik Abuzer sizi büyüyünce affeder ve huzurevine yollamaz...

Pazartesi, Mart 19, 2007

Matruşka Yarışmalar

Ben bu tanımlamayı uygun gördüm (yersen!)

Şimdi sağım solum sobe, saklanmayan jüri – pardon ebe şeklinde giden yeni bir polemik girdabına sürüklenen can’ım medyamız; yine bir kısır döngü içine giriverdi.

Bu zavallı beynim daha ilk biri bizi gözetliyor’un melih’ini hazmedememişken ipin ucu kaçtığı için iyice sinirden zıp zıp zıplarken, bir de yeni bir oluşumla nasıl baş edebilecek?

Kim hangi yarışmanın şeysiydi, sonra ordan hangi yarışmanın yarışmacılığına düştü, hangi yarışmanın yarışmacısı hangi yeni yarışmaya jüri üyeliğine terfi etti, terfi ederken diğer yarışmacıların derin gazabına uğradı mı? Kaç para şeyettirdi (götürdü), kim kıçını salladı puanını dinlerken, yoksa kıçını sallayan mıydı buzda klibini çeken? E peki kafasına boynuz takıp buzda düşmece potborisi yapan aslında gerçek hayatında mı boynuzu yemişti? Buzlar kraliçesi şimdi karga sesli ünlüler yarışmasında sunucu mu? İstakozun ülke ekonomimize olan olumlu etkileri nereye gitti peki? Hani buzda kayan tombul bir profesyonel patenci vardı, buza halktan biri gibi çıkıp herkesi şok ve de mest etmişti? Hani o adam nerde? Bi de tütü giyip “manda balesi” oyununu buzda yapıp karizmayı el üstünde tutmuştu?

Şeyimsilerden biri de bet sesiyle dün şarkı söylüyordu yeni başlayan yüzbirinci yarışmada. Peki o şeyimsi modacı değil miydi? Yok yok iflas ettirmişti tişörtçü tükkanını. E ablasına kıyafet dikiyordu hani? (Dikmesini bilmez yavrum gülüm Katinammm, getir dikeyiiiimmm, getir dikeyim). Off alam iyice karıştı benim kafam. Şimdi bu japone isimli olcay-to denen adam önce buz ulemasıydı şimdi de şarkı uleması mu oldu? Başka jüri mi kalmadı – Son yılların ülkemize kazandırdığı bir başka uyuz şeyimsi sıfatına nazır armağan jüri insanı; jürilikten sıkıldı mı? Yoksa sitend ap mı yapıyor? E hani jüricilikteydi gözü? (eşin ne iş yapar evladım? Kendisi jüri teyzecim. Yıllardır jüricilik yapıyor)

E bu kadın dansözdü, sonra benimle şeyeder misin yarışmasında jüriydi (hem de hocam) diyodu herkes ona. (Asena hocama teşekkür ediyorum, bacağımı ahanda şöyle kaldırıp ensemden geçirmeyi öğretti bana). E şimdi bu bacı niye ağlıyo buz kenarında titreyen penguen gibi? Anaaa, yanındaki herifi de sünnet ettircekmiş eğer semese atar da beni birinci yaparsa büyük türk halkı. Eee bobby de boş durmuyor bakın oldu mu şimdi? (Zeynomla beni seçerseniz ben hadım olurum zaten ben şeyimsiyim, zeynomun kocası test etti onayladı- kestiriveririm valla, zeynomdan mı kıymetli?)

Allahü teala’nın takdiriyle fevkaladenin fevkinde bir böğüre sahip olan “demon-ia” (diva denmez ki ona) ablan kurban olsun saltolarıyla Konya ovası böğrüne vura vura yakışıklı yarışmacıyı süzdü. Süzüm süzüm süzüldü. Aaaa meğerse asıl sevgilisi o değilmiş, bir başka yarışmadaki eğitmenlerdenmiş. E peki şu her eve lazım che guavera ablamız, dizideki oğluyla beraber değil miydi? Bebesi şimdi bir başka yarışmada böğürürkene jüri üyeleri yardımcı olsun diye sunuculuğunu yaptığı diğer yarışmada onlara selam edip gözlerinden öpüyor.

Rusya’da satılan matruşka bebeklerine benzedi ülkemizdeki beyinsizleştiren yarışmalar. Bebeğin kapağını açtıkça içinden ayrı bir bebek çıkar misali, her yarışma başka bir yarışma doğuruyor. Sonra bu matruşkalar yarışma oluşturmakla da kalmıyor, bir bakıyorsun insancıkları da oluşturuyor! Bir kere, önce jüri üyeliği denen bir güruh oluştu. Sonra yarışmacılar var. Onlar da ayrı bir güruh oluşturdu derken, şimdi de bir üçüncü grup oluştu ki akıllara ziyan! Onlar da hocalar grubu. Hocam aşağı, hocam yukarı! Ulan bu kadar mı kolay hoca olmak? Asena hocam, Burcu hocam, Hilal hocam. Ya hilal cebeci denen ses-siz kadına öğrencisi olan dingilimsi adam “hilal hocam” diyor!

Babalık yarışmasında sıfır puan alarak üst üste sınıfta kaldığından dolayı ömür boyu babalıktan atılmış Küçük Emrah da jüri üyesi. Yarışmacılara derin hayat tecrübesi ile insanlığı öğretiyor! Yaaa, bunu da duymuş muydunuz? (ben ajdarı da istiyorum bana ne, bana ne; o da jüri olsun, ne eksiği var garibim?)

Neyse, devamını getiremiyorum, elim yoruldu, varsa içini dökmek isteyen ya da benim eksik kaldığım yer; dökün siz de.

Cuma, Mart 09, 2007

Haykırsam duyar mısınız?

Yazmamak için kendini zor tutuyordum, derinde bir yerlerden sonsuzluk ve ölüm arasında gidip gelmeler yaşıyordum son 2 haftadır. Geçen cuma kayınpederimi kaybettim, gencecikti, daha yaşayacak önünde upuzun bir ömür vardı. Bugün de yani tam bir hafta sonra sevgili kuzenimi kaybettim. Uçup gidiverdi o da, sonsuzluğun onu beklediği yere. O daha da gençti. 2 çocuğu vardı henüz babalarına en muhtaç oldukları bir dönemdi. Kimin acısına yanayım, şaşırdım, eşimin acısına, babamın acısına, halamın acısına ve kendi acıma.
Pöfff, daha fazla gelmiyor içimden yazmak.
Lütfen bari sizler kendinize iyi bakın olur mu? Bi de sizlerin acısıyla kararmayayım. Hayat o kadar kısa ve sürpriz ki! Hem de kocaman bir sürpriz. Lütfen ama lütfen, dikkat edin kendinize.
sevgiler

Perşembe, Mart 01, 2007

Bana canım demeee

Yer: İzmir'de herhangi bir mağaza

“canım ne bakmıştın?”
“………..”
“bunlar yeni sezon canım, yeni geldi”
“….! Peki teşekkürler”
“yine bekleriz canım”
------------------------------------
Yer: Yine İzmir'de herhangi bir mağaza (girmemle çıkmam bir oluyor)

“hoş geldin canııım, nasıl yardımcı olabilirim”
“…. Hoşçakalın size iyi ünler!”
-------------------------------------
Yer: Yine benzeri bir mağazada yine izmirde ve yine bir başka şapşal tezgahtarla diyaloğum:

“bu penyenin siyah ve beyazı kaldı mı elinizde?
“ah kalmadı canım, malum indirimdeyiz, tatlım ama bu renkler de sana çok yakışır, bak ne güzel fosforlu yeşil açar seni”
“ ben nefret ederim o fosforlu renklerden hanfendi, bilakis beni açacağına bozar.”
“canım ama bak ne güzel yakıştı üstüne tutayım bak, esmere fosforlu yeşil harika olur”
“hanfendi, asla kullanmadığım bir renk diyorum, şunu üstüme iliştirmekten vazgeçer misiniz lütfen! size iyi günler”
“sana da canım”
-------------------------------------
Yer: Ders verdiğim ünversitede okul kantini

(bu sefer kahve almak için sıra bekliyorum, öyle hayal edin beni…tezgahın karşı tarafında öğrencilere kahve, puaça, meyve suyu satan şapşal çaycı kız- muhtemelen 18-19 yaşlarında ve sıra bana gelir, kız tezgahtan bana doğru eğilerek ve sanki kırk yıllık kankasıyla konuşuyormuş gibi bir yüz ifadesine bürünerek) :

“söyle bakalım canım, sen ne istiyorsun?”
“kahve-sütlü olsun lütfen”
“al bakalım kahveni, sana kupon da vereyim mi canım? 50 tane biriktirince sana bedava kahve veriyoruz”
“istemez”
“hadi hadi al, çekinme tatlım”
“hanfendi sizce ben kaç yaşında gösteriyorum?”
“…….” “şeeyy 23-24?”
“sizin canım diyemeceğiniz bir yaştayım ve muhtemelen ben bu okulda ders vermeye başladığım tarihlerde siz daha lisede okuyordunuz”
“ay siz hocamısınız? Pardon canım, şey yani pardon hocam, şey kupon?”
“kuponunu da al git (R.T.E’nin köylüye çemkirmesi üslübunda); haydeeeee; yeter yahu!”
----------------------------------
“hocaaam? İğne hocam bi bakar mısınız? Bişey sorcam”
“söyle canım” !!!!???!!!????!!!