Cuma, Kasım 24, 2006

Alengirli hastalıkların gülü; pişmiş tavuk T.İ

Malum mabad ameliyatım geçeli daha 1 hafta olmuştu (... du zaten). Kaşıntısı ayyuka çıkan ve geçmeyen T.İ, sokaklarda bile hart hart kaşınarak "yeni alsancak sapığı bu kadın olmalı" bakışlarına aldırmayarak doktoruna gerisin geriye gider.
-"Doktor bey af buyrun ben ameliyat sonrasından beri kaşıntım giderek arttı, ölücem kaşıntıdan"
-"Hayırdır iğne hanım, baticon sürüyorsunuz değil mi her tuvalete çıkışınızda?"
-"Tabi sürmem mi? Günde en az 10 kez baticonu bir güzel harş harş sürüyorum ama artık acımaya başladı"
-"Pardon, 10 kez mi? Maşallah bağırsaklarınızın iyi çalışıyor iğne hanım, ama 10 kez çok fazla
-"Napiyim ben çok su içerim, bazen geçiyor 10'u"
-"İğne hanım ben mi yanlış anladım? Siz af buyrun her çişe çıkışınızda baticonlu pansumanı mı yapıyorsunuz?"
-"Heee, tabi, hem de tüm mabadımı temizliyorum ne olur ne olmaz diye"
-"......."
-"Ne oldu doktor bey bir hata mı var?"
-"İğne hanım ben her tuvalete çıktığınızda pansuman yapın derken, afbuyrun büyük abdestten sonrayı kastetmiştim"
-"Hass. yani Hay 100bin kunduz diycektim doktor bey"
.........
aradan 4 gün geçmiştir. T.İ, baticon sebebiyle iyot alerjisi olmuş ve tahriş olan tüm mabadını bepantenlerle iyileştirmeye çalışmaktadır. Filhakika bu sefer de başka yerler beter derecesinde kaşınmaya başlamıştır. Dayanamaz ve bu sefer de başka yerlerden sorumlu bir doktora daha gider...
-"Doktor bey durum böyle böyle böyle. Vıdı vıdı, dır dır, vır vır, bla bla..."
-" İğne hanım buyrun bir muayene edelim önce"
......
Sonuç mu? Size bir önceki yazımda yazmıştım ya; beni bir ameliyat sonrası başka bir dert bulur diye...
Mabad ameliyatı sonrası iltihap kapmasın diye verilen ağır antibiyotiklerin yan etkisi. Her fücutta bulunan pasif bazı yaratıkları aktif hale getirmiş! Fumigus Bokus Hassittirus!!! Yuttum zokayı gene...

Salı, Kasım 21, 2006

İnsanoğlu alengirli hastalıktan muzdarip olursa başına neler gelir?

Bakınız ben bu yaşıma kadar en kel alaka hastalıktan muzdarip olmuş, zayıf bünyeli bir sosyal varlığım. Sırf bu sebeple başıma gelmeyen trajikomik vaka kalmamıştır. Bedbaht toplu iğne, geçtiğimiz cumartesi abuk bir hastalık sebebiyle bıçak altına yatmış ve bu yazıları mabadını kah yumuşak bir siboplu can simiti üstüne oturarak kah ayakta durarak yazmaktadır. Bugüne kadar klasik bir hastalık türü bünyesine uğramamış olan bu zavallı yaratık, derlediği nev’i şahsına münhasır rahatsızlıklarını sizinle paylaşmaktan; esefle karışık mutluluk duyar.

Sondan başa doğru gidersek…
3 haftadır mabadımdaki (mabad’ı bilmeyen cehalet müsvetteleri için; mabad= popo= döt= k.ç) acı, şişlik, kanama ve oluşan bir mutant fazlalığı sebebiyle doktora bu mahrem bölgesini göstermekten şiddetle korkan ben, bu 3 hafta boyunca kendisini ehil bir doktor sanan babam, patronum, arkadaşlarım, akrabalarım ve kendi iç sesim dahil bilumum çok bilmişe kanarak kendi kendime hemoroid teşhisi koyarak her tür tavsiye edilen kremi, bakım ve onarımı uygulayarak boşu boşuna bir üç hafta geçirdim. Sonuç; paralar derecesinde kaşına kaşına makak maymunlarının k.çına benzer bir mabada sahip oldum. Geçmedi, geçmedi. Geçtiğimiz cumartesi doktora gittim. Sırf bu konularda uzmanlaşmış bir kuruma gittiğimde 2 genç uzman cerraha derdimi anlattım. Bu ekip ardından beni muayeneye aldılar. Utanç verici bir muayeneydi, tahmin edebilirsiniz (aslı, biyo, gristıl, gayriye ve diğer saz arkadaşlarım; gülmeyin gebertirim!!!) Domalmış biçimde mabadımı onların ehil bakış ve ellerine teslim ettim ki sonuç: Bende hemoroid yokmuş, boşu boşuna yanlış kremlerle bir de üstüne k.ç alerjisi olup o bölgedeki derimi paralamışım kaşımaktan. Adını ilk kez duyduğum başka bir rahatsızlığım varmış meğer, ilaç ve merhem tedavisi yokmuş. Eeee, peki ne yapılması gerekmiş? İlk aşamada gelmem çok faydalıymış ve 10-15 dak. Süren bir operasyonla, o mutantan kurtulabilirmişim. Ve kurtuldum da, hem de aynı gün. Sanırım açmışken hazır, bitsin bu iğrençlik diye düşündüm. Sanırım, yani inşallah. Şimdilik kimsede olmayan bu tuhaf mutantan kurtuldum ama ameliyat sonrası haftada 2 kez, sonra ayda 1, sonra 3 ayda bir mabadımı sürekli gösterecekmişim.

Eski yazılarımdan okuyanlar hatırlayacaklardır, vertigo var bende. Baş dönmesi ve sürekli 300 promil alkollü gibi yürüyememe ve hareket edememe hali. Geçti mi? Hayır geçmezmiş, klübe hoş geldin demişti doktor. Ne zaman nerde tekrar gelebileceği belli değilmiş. Ne zaman çok yorulsam, çok sıkılsam beni yakalayan sürekli şaş olma durumu bu. İsmi de pek afilli Vertigo. Asalete bakar mısınız?

Bundan 5-6 sene evvel o zamanlar daha lazer ameliyatları yeni yeni meşhur olmuşken, ben bir gazla lenslerden kurtulmak için randevu aldım, istanbulda bu işin uzmanı olan hastaneye gittim. 2 göz de ileri miyoptu benim. Hani çıkar gözlükleri anan gelse tanımayan misali J Benim bir hikayelerim var bu konuda yazsam çatlarsınız gülmekten. Ben denizde lenslerim olmadım yüzerken babam diye tanımadığım bir herifin üstüne çıktım heyooo baba diye! VE adamın elinde zıpkın vardı. Eh elinde her zıpkın, yapında her palet, gözünde her deniz gözlüğü olan adamı baban sanırsan olacağı budur değil mi? (Gülmeyin dedim, oyarım!) Neyse işten de 2 günlüğüne izin almıştım. Ertesi gün dönecektim izmire. Ameliyat bitti, ben çenemle doktorla hemşo çıktım bir muhabbet sormayın. Toprağımı seveyim İzmirli doktorla kaynaştık da nerden bileyim 1 hafta daha orda kalacağımı ve her kontrole gittiğim gün sol gözümün bir kez daha yarılıp operasyon uygulanacğını? DESERT SAND! Aha bu da benim yeni göz hastalığımmış. Yeminle 10 dakkada 2 göz ameliyatı oluyordu, ertesi gün kontrole gelenler benle birlikte; doktor süper, geçmiş olsun bir daha 15 gün sonra göreyim derken; bana “iğne hanım, ııh ııh olmamışi sol gözünüze bir yıkama işlemi yapmamız diyordu”. Anacım hergün hergün lazerle kornea kesilip çıkartılıp içine harrş diye yıkama yapılıp sonra araba sileceklerinin minyatürü ile cam siler gibi gırç gırç bastıra bastıra durulanır ve laserle tekrar kornea kapatılır mı? Bari fermuar yapılsaymış? Şimdi harika görüyor olabilirim ama 1500 / 1 olan çöl kumu denen çok tehlikeli bir göz alerjisi varmış bende. Gözüm laser bıçağına karşı alerjik reaksiyon gösteriyormuş. Adı da buymuş. Nekadar asortik bir isim değil mi?

Sonracığıma; bendenizde alerji de var. Söylemeden geçemiyeceğim. İnsan polene, ota boka alerji olur di mi? Yokk, mümkünatı yok! Efendim benim küf mantarına, ev akarları içinden de hamam böceğinin af buyurun kakasına alerjim varmış. Yahu hamam böceğini gördüğüm yok, o böceğin b.kunu nerden görcem de teneffüs edecem? Ya da kime gidip de soracam, “pardon ben bu evde çok tıkandım, nefes alamıyorum, lütfen evinizdeki hamam öceklerinin b.klarını temziler misiniz, ben balkonda bekliyorum, temizlemeden girmiycem ona göre” denir mi yahu?

Ve ve nihayet… En büyük teneffüs derdim olan deviasyon! Ameliyattan tırsıyorum ama iki burnumdan kaput işlemiyor! Tık nefesim yani. Şimdi gidicem doktora, kıracak burnumu bir güzel, düzeltecek sonra çıkacam ameliyattan açılacak sargılarım, doktor diyecek “iğne hanım sizde 8000/1 görülen deviasyon sonrası oluşan k.çımın kenarı alerjisi var, burnunuzu bir daha kırmamız gerekiyor, hayır göz gibi olacak iş değil ki bu mübarek.

E PES!

Pazartesi, Kasım 13, 2006

Dizi Dizi Diziler

Hangimiz dizi seyretmiyoruz ki? Yalandan seyretmiyorum diyenler, sizler bile arada bir bakıp 3 ay evvel kaldığınız yerden bu yana olay örgüsünü kavrıyor ve bir 3 ay sonra buluşmak üzere ayrılıyorsunuz. Asla seyretmem mi? Hadi ordan, yemezler! Lakin bazı dizileri izlesem de, ara ara bakınsam da, kumandayla kalandan kanala atlarken 3-5 dakika o dizide kalmış olsam da, yaratıcılıktan uzak pek çok standart saptamalar yaptım. Bana göre dizi yapımcıları ve senaristler aşırı klişe takılmaktalar. Bana da baygınlık geldi bu durumdan. İşte bugüne kadar saptadıklarım:

-Öncelikle dizilerde hikayeler 2 farklı ortamda geçer;
Ya İstanbul’da
Ya da ağalığın hüküm sürdüğü köy kültüründe
-İstanbulda geçen dizi senaryolarında esas oğlan hep ama hep zengindir, para babasıdır, geniş bir ailesi vardır, genelde maaile hepsi bir evde yaşarlar. Esas oğlanın bir süpermarkette kasiyer olduğu ya da bir bankada güvenlik görevlisi olduğuna raslamadım.
Köy kültüründe geçen senaryolarda da esas oğlan hep ağadır, paşadır, eşkiyadır, büyük oynar. Bugüne kadar köyün çobanı olup davar güden bir esas oğlanlı dizi görmedim.
- Evlere baktığımızda da, anacım bir kere de esas karakterler apartmanda otursunlar, şöyle 3 oda 1 salonlu ev olsun, dışarıda park yeri arasınlar, eve geldiklerinde ev dandini olsun, yemek yapsınlar, yook olmaz, tüm evler şato, malikane, saray yavrusudur. Hepsi şehir dışındadır.İstanbul karmaşası yoktur hiç, trafik bomboştur.
Köyde ya da kasabada geçenlerde ise sanırsınız hepsi eflak kalesi! dışarıda kara suratlı çirkin adamlar nöbette, evlerde yüksek kaleler, içerde birbirinden ilginç kımıl zararlıları, gerzek besleme kızlar, mutfakta bir ahali insan, antika halı ve eşyalar. Ben bugüne kadar kerpiçten derme çatma bir köy damında geçen filmi görmedim. Hani helası dışarıda olan, yere yapılmış bir deliğe hacetini gördüğün ve sifon yerine 1 adet maşrapanın yeterli olduğu!
-Esas oğlan eğer büyük şehirdeyse genellikle ya tekstilci ya da inşaat işleriyle uğraşan bir holding patronudur. Kadın seyirciler devlet memuru esas oğlanı istemezler sanırım. İlla ki patron olacak. Vakur, suratsız, küstah ama ateşli! Bu esas oğlan bir holdingde çalışmış olsun tamam anladık da, neden illa ki patron olmak illa ki sadrazam gibi hayvani bir odada boş boş otururlar? Her ne kadar işadamı imajı verseler de, tam olarak hangi işi yaptıklarını anlamayız. Odalarında boş boş oturup dakkada bir odaya giren gerzek aile fertlerinin sorunlarıyla uğraşırlar.
Esas olan kırsaldaysa da hep ağadır ya, bu ağa aslında büyük şehir ya da yurtdışında eğitim görmüş mürekkep yalamıştır. Ama para da b.k gibidir, nedense okuduğu konu hep işletme olmalıdır ki bir şirkette çalışacağına köyüne döner, köyde marabalarına” dağılın leyynn, ben ağayımmm, bu kan davası biteceekkk” şeklinde nidalar atar. Köylü değişir mi? Nerdeee? 1000 yıllık töre, ağanın yeni yetme sidikli oğluna pabuç bırakır mı? Zaten yeni yetme ağa bozuntusuna kıl olanlar mutlak vardır ve ağanın fiyakasını en kısa sürede de çizerler ki bunlar da dizinin karakter oyuncusu sıfatıyla yıldız olamamış oyunculardır. Büyük şehirden köyüne bir b.k olamadan dönen ezik-sönük, iş bulamamış bir esas oğlan bugüne kadar görülmemiştir.
-Arabalara gelelim. Ben bugüne kadar Hyundai, tofaş ford kullananan bir esas oğlan görmedim arkadaşlar. Hepsi ya cip, ya hayvani minibüsler ya da son model spor yere değecek kadar yakın arabalr.. kardeşim, burası Türkiye, o arabalar dışarıda durur, takip eder, takip edilir, kaza yapar ama hep gıcırdır. Köy dizilerinde de traktör kullanan ağaya rastlamadım. Hepsi cip kullanırlar. Ama marabasının kıçına giyeceği don yoktur, o ayrı tabi! Ya da köyünün yolu yoktur, köyün suyu yoktur ama ağa cipe biner, köy meydanına iner, köylüler çeşme başında su doldururlar, e sen ne biçim ağasın, bir yol yaptıramamışsın köyüne? Kim kale alsın ki seni?
-Ve esas kıza gelelim… bu esas kız denen aslında şabalığın tekidir canlarım. Ben bu esas kızların içinde kafası çalışanına hiç rastlamadım. Bunlar da genelde erkeğin tam tersi özellikte olurlar. Bir kere hiçbiri zenginlik içinde yüzmez. Belki onu terk eden ailesi çok zengindir ama bunu istemediği için fakir bir aileye vermiştir (sorarım size, zengin niye istemesin çocuğunu?), ezilen hor görülen taraf hep bu kızdır. Zengin birine aşık olur hep, gidip de eve damacana su getiren dağıtımcıya aşık olanı görmedim henüz. Haliyle zengin oğlanın anası ne güne durur? Yedirirmiyim len ben o paraları sana şeklinde kıza köstek olur. Kız da baştan dedim ya salağın tekidir o yüzden hep ezik polyanna şeklinde dolanır ortalıkta. Kaynana, görümce, eltileri karşısına alır bu salak polyanna ama bir gün şans ona gülecektir ve o da herkesten intikamını alacak ama onlara tokat atacağına, gül verecektir. Salak işte! Aslında bu esas kız ya öksüz (öküz mü demeliydim acaba) ya da yetimdir. Bu daha bebekken istenmemiş bir acuzedir. Ona bakanlar da dayanamayıp mevlam kayıra deyip küçük yaşlarda sokağa atmışlardır, ya da okul bitince yar saçların lüle lüle demişlerdir. O da kendi başına başka şirket yokmuş gibi o şirkete girip esas oğlana pardon patrona, 1000 kişilik çalışanın yapamadığı şeyi yaparak anında gözüne girmiştir. Hatta 100 tane profesyonel yöneticinin çözemediği önemli bir meseleyi, salakça 1 düşünce şekliyle bu bizim yeni mezun ebleh polyanna çözmüştür.
Köyde geçen dizilerde esas kız hiçbir zaman köy kültüründen çıkmamıştır. Boru değil, ağanın yavuklusu olmak için senin de batı kültürüyle yoğrulmuş olman gerekmektedir. Ama ağanın kökenini bile bile adama ayıla bayıla köye gelir sonra da ağayı ve ordaki marabayı eleştirir herkesi değiştirmeye çalışır. Genelde aptal eder herkesi her b.ka maydonoza olur bu esas kız. Mayın tarlalarına mı girer, berdelli kızları sevdiğine mi kaçırtır, ata biner, dağ taş bayır yasak yerlere geziye çıkar, orda başına 1000 türlü bela gelir, kaçırılır, işkence görür, elalemin başına dert olur ama ağa beyimiz onu çok sever, her şekilde sineye çeker.
-Dizilerde bir başka ortak yan da çocuklardır. Bu çocuklar genelde büyümüş de küçülmüştür. Onlar da anaları gibi ota b.ka maydonoz olurlar.her şeyden anlarlar, büyük insan gibi davranırlar, anneye babaya destek verirler ama otobanda vızır vızır arabalar geçerken kapıyı dannnkk diye açıp otoyala atlayıp arabanın altında kalacak kadar da gerzektirler.
-Normal bir vatandaş 15 günde bir ya da haftada bir eve temizlikçi alırken, esas kızın evinde de mutlaka bir kadını olur. Bu kadın da aynı evin çocukları gibi her şeye maydonozdur. Esas kadın sonuçta erkeği kadar zengin olmadığı ya da kaynanasından zırnık kopartamadığı için bütün gün abuk sabuk işlerde çalışır ama evinde inoks buzdolapları, plazma televizyon, ankastre ocaklar ve mutlaka bir hizmetçisi vardır. Esas kız hiçbir zaman köyde bir marabanın kızı olmadığı için, köylerde bu durum nasıl bilinmemektedir. Ama ağa karısı olduysan emrinde ir sürü 15-18 yaşları arasında sana hayran ebleh kız olacaktır.
-İster İstanbul’da ister köyde geçsin herkes maaile şeklinde yaşarlar. Madem o kadar zenginsin neden ayrı ev tutulmaz? Tüm aile fertleri hizmetliler de dahil küçük bir kasaba nüfusunu aratmayacak kalabalıkta yaşarlar. O yüzdendir ki kimin eli kimin cebindedir belli değildir türk dizilerinde.
-Bu dizilerde kimse çalışmaz aslında. Ama para ir yerden hep gelir. Esas kız bile hangi sahneye bakarsanız bakın hep dışarıda bir dostuyla sohbet ederi yemek yer, çocuklarının okuluna gider, eve gelir, hava hep günlük güneşliktir. Akşam saatleri olsa anlayacağım ama mütemadiyen dışarıdadır bu esas kızlar. Ne görümce ne kaynana çalışır, ne adam çalışır, herkes ya evde ya da dışarıda lak lak yapmaktadır. Esas oğlan ise o şirketin patronu olmasa kovulması muhtemel en işten kaytarıcı olandır. Bu paralar nerden gelir, bu kadar masrafla nasıl başa çıkılır? hiç bilinmez.
-Türk görenekleri içinde pislikten geçilmeyen sokaklardan sonra eve girdiğimizde, ayakkabıları çıkartırı ya; bu dizilerde evde herkes pis ayakkabı ve çamurlu botlarıyla arz-ı endam ederler. Onların evlerinde hijyen kelimesi yasaklanmıştır. Anne çocuğuna büyük büyük laflar eder ama çocuk botlarıyla beyaz koluğun üstüne çıkar ve zıplar, koltuğu batırır ama esas kız, oğluna “seni deyyus, şimdi kırcam boynunu, ulan batırdın canım beyaz koltuğunu, daha taksidi bitmedi” diye asla kızmaz. Çünkü kendisi de kürek kadar ayaklarını sehpaya dayamış ve kirli tabanlarını bize izlettirmektedir. Türk dizi filmlerinde terlik giymek son derece sakıncalı bir faaliyettir.

Bitti, dağılın hadi.

Salı, Kasım 07, 2006

Koyun yerine ucubeleri saysam ne olur?

Dün gece uyku tutmadı, canım sıkkın mı sıkkın, normalde saat 22.00 gibi salonda tarafımca zaptedilen büyük kanapeye paralel yayarak uyuklayan ben, saatin kadrolu ikilisi 01.00’i vurduğunda halen kanepede bir oraya bir buraya dönüyordum. Elimdeki kumandayı nereye şıfıttırsam ya korkulamaca filmi, ya masa başında orta yaşlı bıyıklı adamların oynadığı geyik çevirmece oyunu ya da halen o ebleh Tülin ve Caner’in “sabah sabah avanak kadın nasıl yaratılır?” tarzı programlarından arak görüntüleri yani magazin forevırlar. Tam hazımsızlığım artmıştı ki show tvde pişti denen biri başka şaçmaötesi programda buldum kendimi. Kiss me Mahir denen bir gulyabani ve de yanına oturttukları bir başka medya şabalağı Ajdar! Ve ombudsmanlar tabi ki.. Kimler mi?Bi kere M. Ali Erbil var, Deniz Akaya var, Ajda Pekkan var (acaba Ajdar ismini Ajda’dan mı aldı, bakın bu da ayrı bir konu) , sonra aşk böcüğü Rehamız Muhtarımız var. İnanın ben bilsem bu kadar ucubiğin uykusuzluğumu daha da artıracağını; seyreder miydim hiç? Gerçi Allah razı olsun Ajdar’dan. Beni o kadar güldürdü ki, tüm sıkıntımı atmama yardımcı oldu. Şimdi Ajdar şabalağından incileri aşağıda bilgilerinize arz ediyorum efenim… Ben çok güldüm umarım siz de eğlenirsiniz:
- Ben bugünlere gelmek için 4 yıl bekledim, o yüzden buraya oturmak benim hakkım(eliyle ajda Pekkan’nın oturduğu evsahibi koltuğunu gösteriyor)
- Hayatta bu koltuklara oturmam ben koskoca bir Ajdar’ım (eliyle mahir’in yanını yani konuk sandalyelerini gösteriyor)
- Beni bütün dünya ve Türkiye tanıyor
- Sezen aksu 30 yılda gelmiş bugüne, bense bir Nane ile bir Çikita Muz ile 4 senede geldim
- Tarkan rakibim olamaz, o bir Nane, bir Çikita Muz üretebilmiş mi?
- Ben sanatçıyım ama ayrıca makine mühendisiyim, öyle bir dehayım ki sanatçılığımla bu yerlere geldiğim gibi, mühendisliğimle başbakan da olurum.

Olursun yavrum, yaparsın yavrucum, olursun koçum benim.. Sende değil ki kabahat be koçum; seni oraya çıkartan silgi beyinlerde kabahat, seni alkışlayanlarda, seyirciye pavlov köpeği muamelesi yapıp komutla alkışlatanlarda, seni adam sayıp kamuoyu karşısına çıkartanlarda. Senin başa gelenlerden neyin eksik einstein’ım. Türkiye senle gurur duyuyor (esef mi demeliydim acaba?)İşte Toplu iğneniz büyük bir hizmeti size sunuyor… Gerçek müzikten anlayanlara ve gerçek sanatçı sevenlere..işte Ajdarın çikitası…

http://www.youtube.com/watch?v=8c3YRPGppPM

Çarşamba, Kasım 01, 2006

Geri vitesle nasıl araba parkedilemez?

Bir kadının anatomisine baktığımızda bazı durumlarda o anatomik yapının kalleşçe kadına ihanet ettiğini görürüz. Nedir kadın? Kırılgan ama güçlü hem de kaya gibi (bi de taş gibi sıfatı vardır kaya gibi dersin, güçlü-sağlam dedin diye onur duyar; taş gibi dersin, hemen seksüel bir anlama kaydırıverirler- neyse konudan uzaklaşmayayım çok- dönelim tekrar kaldığımız yere) sonra kadın anaçtır, derleyendir, düzendir, yasadır, çiçektir, zariftir, güzeldir, üretendir, etkendir hem de ayrıca edilgendir, güzeldir, kalbi sıcacıktır, tüm sevdiklerin bağışlamıştır, panterdir, kızar, parlar, kavga eder ama çok sever… Kadın ayrıca erkektir, güçtür, tarlada fabrikada çalışandır, çalışkandır, anadır, babadır, korkusuzdur, terazidir, adildir, kadın cazibedir, tutkudur, şaraptır…

Bunları duydunuz hepiniz selam durdunuz, mayıştınız, ruhunuz okşandı, yumuşadınız değil mi?

Peki be Allahın cezası kadın; NEDEN ama NEDEN arabayı geri geri sürüp sağdaki 3 arabalık boş yere park edemezsin? Ve tüm trafiği felç edersin? Yukarıdaki övgüleri sana boşuna mı yazdık! GERRRİİİY , GERRRİİİİY (Burhan gibi okuyun ltf)