Perşembe, Ekim 27, 2005

Haydi Rasgele!

Sevgili dostum Aslı sobelemiş beni sayfasında. (Biri tarafından düşünülmek ve sobelenerek düşünüldüğünü hissetmek ne güzel!). Teşekkür ederim Aslı’cım. Beni sobeleyerek bana değer verdiğini ve düşüncelerime önem verdiğini hissettirdiğin için sana en sevdiğim 20 rasgele’yi zevkle yazıyorum. O zaman “Haydi rasgele!”

1. Yanlız kalıp yanlızlığın keyfini çıkartmayı çok seviyorum ben. Ama planlı olmayacak, plan yapınca hep bir mani çıkıyor çünkü. Evde yanlız olup, yemeğimi bir tepsiye koyup salona geçip tv karşısında hep yemek yiyip hem de tv seyretmekten süper keyif alıyorum.
2. Müziği açıp kimse evde yokken bağıra çağıra şarkılara eşlik etmek, keyfim gıcırsa kendi kendime dans etmek, arada da komşular duydu mu diye rezil olma tehlikesiyle soluklanıp, müziği kısıp abuk abuk etrafı dinlemek.
3. Hava yağmurlu ve soğukken, eşofmanlar üstümde, battaniyeye sarılmış, yanımda sıcacık bir sütlü kahvem, elimde bir kitap, müzik setinde eskilerden bir melodi, yağmurun sesi.
4. Yazın o güzelim günlerinde “uzanmışım kumsala, güneş damlar içime”, ben puf puf yastıklar üzerinde Banu Alkan misali güneşlenirken, elimde lay lay lom bir dergi ya da kitabım, diğer elimin ara sıra uzanıp alabileceği yakınlıkta hiç ısınmayacak buzz gibi limonlu bir kola. Sıcaklayınca kah denize gireyim, karnım acıkınca kah karnımı doyurayım, akşama kadar yatıp o günü dibine kadar yaşayayım.
5. Akşam kordonda dostlarla muhabbete hapsolmak ve sonra o güzel hava eşliğinde sahilden eve kadar yürüyüş yapmak.
6. Dostlarımla birlikte olmak. Ne yaptığımız, nerede olduğumuz hiç farketmez. Çatlarcasına gülmek, dedikodu yapmak, dert-sır paylaşmak, birilerini çekiştirmek, tavsiyeler almak-tavsiyeler vermek, yediğin güzel şeylerin tariflerini almak, tarif vermek.
7. Alışveriş yapmak; yanlız ya da kalabalık o da farketmez. Alışverişin dayanılmaz hafifliği benim ve türümün tüm temsilcilerinin vazgeçilmezidir eminim. İhtiyaç dahili olsun olmasın vitrinde görüp de beğendiğim şeyin mutlaka alınması kararını beynimin vermesiyle, dükkan içine girerkenki haz, bedenemime tıpatıp uyması ve bana da yakışması. Ah işte o anki hazzı dünyaya değişmem.
8. Ailem.. kimin olmazsa olmazıdır ki... Annemle analı-kızlı on kahvesi seansımız. Anneannem de gelirse 3 kuşaklı seansın keyfi, deymeyin gitsin!
9. Elektra misali, babamın dizine kafamı koyup bana “minnoşum” diyip saçlarımı okşarkenki sahneyi çok seviyorum. Gerçi 32 yaşına gelince pek komik oluyo bu görüntü. Kart kızın sevgi ihtiyacı.
10. Sevdiğim adamın dizine yatıp saçlarımın okşanması da bambaşka tabi. Hemen minik bir kedicik haline dönüşüveriyor bu kart kız. Miyavlayıp sıcacık bir döşek bulmuşçasına geriniveriyor ve uykusu geliyor, gözleri kapanıyor ve uykuya dalıyor. Aah, bunu da çok seviyorum.
11. Arnavut kaldırımlı, daracık sokaklarda, kimsenin henüz fazla keşfedemediği gittiğim yerlerin arka sokaklarında dolaşmak, dar sokaktaki bir kahvede, dışarı atılmış tahta sandalyelerde kahvemi yudumlamak, eski evlerin pencerelerindeki rengarenk sardunyaları, fesleğenleri elleyip koklamak, fonda cızırtılı bir şarkıyı dinlemek.
12. Seyahat etmek, yurt içi-yurt dışı farketmez; yeni dünyaları keşfe çıkıp o dünyalara ait yaşayan halkı gözlemleyip ne tür hayat yaşadıklarına dair fikirler türetmek, hayaller kurmak, onlarla sohbet edip yeni insanlar tanımak.
13. Kitapçıları dolaşıp, rahatsız edilmeden kitapların o yeni basılmış kokusunu duyarak kitap seçmek, önünü-arkasını- içinden rasgele seçtiğim bir sayfasını okumak, kitapçıda çalan şarkıyı fonda duyarken özgürce rahatsız edilmeden saatler geçirmek.
14. Halk pazarlarında özgürce dolaşıp esnaftan peynir, zeytin, mandalin,portakal tatmayı çok seviyorum. Esnafımız koca bir peynir parçasını tattırıverir, loru, tulumu, tenekesi, çökeleği derken yarım kilo peyniri beleşe yersin. Sıra meyvelere gelir, onlar da tatlı mı ekşi mi, taze mi diye vitamin ihtiyacını da karşılarsın. Sonra elbise, havlu, incik boncuk, taklit çanta, pijama, penye satan yerlerde dolanmaya da bayılırım ben pazarlarda. Ne güzel vakit geçer, bir tek sevmediğim bi sürü kadının kıtlıktan çıkmış gibi seni ezmeye çalışarak itekleyip çekiştirmesi.. Ama olsun, o da güzeldir yav.
15. Sonra ben yazı yazmayı da çok severim (Şekil A’da da görüldüğü gibi). Yazar da değilim ama ne bileyim, çocukluğumdan beri yazarım ben. Kendimi yazarak konuşaraktan daha iyi ifade ettiğimi düşünüyorum.
16. Müziğe de bayılırım. Ama öyle ne bulursa dinleyen biri değilim. Genelde takıntılarım arasında; Pink Martini, Buena Vista Social Club, Cesare Evora, Andrea Bocelli, Sarah Brightman, Leonard Cohen, Vaya con Dios, Frank Sinatra ve ismini bilemediğim ya da şu an hatırlayamadığım bir sürü lounge music ve buddha bar tarzı müziklere de bayılırım.
17. Ah ben nostaljik türk filmlerine-hani vahi öz, mualla sürer, mürrüvet sin, hulusi kentmen, suzan avcı, adile naşit’li şaheserlere bayılırım. Siyah-beyaz olacak hafif de dikey çizikler olacak ekranda seyrederken böyle cızırtılı. Eski taş plak melodileriyle canlandıracaklar sana eski istanbulu, sokakları, ahşap konakları, ince bıyıklı ayhan ışık’a benzer özel makam şöförleri, arap dadılar, bacı kalfalar, temiz aşklar, gururlu aşıklar, zengin kızlar, fakir ve de grurlu oğlanlar, nayırlar, nolamazlar, “şraaak” yanağa tokatlar, ayrılanlar, barışanlar, mutlu sonlar.
18. Ama ben Kemal Sunal filmlerini de çok severim. En favorilerim Tosun paşa, süt kardeşler, şabanoğlu şaban, davaro, hababam sınıfının tüm eski serisi (yenileri iiireenç). Rahmetlinin daha yeni olan filmlerini hiç sevemedim. Eskileri bambaşkaydı bence.
19. Müstakbel eşimin yani nişanlımı da çok severim. Onun beni sevmesini de daha bi çok severim. Yolda yürürken üşümeyeyim diye, atkımı yukarı doğru çekmesini severim, yolda bir vasıta beklerken alnıma kondurduğu o küçük buseyi severim. Deprem olursa diye beni sabaha kadar arabada sokakta oturup beklemesini severim. Kısacası ben onu çook severim.
20. Ben İzmir’i severim. Doğduğum yeri... Havasını, suyunu, imbatını, denizden batan güneşini, yazlığını, kışlığını, denizini, boyozunu, kumrusunu, sahilde oturan aşıklarını, izmirlinin gidiyom-geliyom şeklinde türkçe fiilleri yuvarlayışını, araya rumca kelimeler sokulan cümlelerini, yazın balkon sefalarını, pencerelere konan saksıdaki akşam sefalarını, annemin balkon yıkayışını, şapur şupur çıplak ayaklarla balkonda serinleyişimizi, yazlıkların bahçelerinden gelen mis gibi mangal kokularını, kordonda oturup dostlarla hiç bitmeyen o güzel muhabbetleri, azıcık bir kar yağsa da kar görmemiş insanların o sevinç çığlıklarını....

4 yorum:

Pareo Anne dedi ki...

dumanı tüten taze yazını okudum şimdi.
pek bir benzeşiyor aslında hayatlar değil mi kardeş???
kemal sunalın kibar feyzosunu yazmayı unutmuşsun bu arada.
"ben??" "ee ben??" repliklerini nasıl es geçebiliriz di mi ama?
ben bir de, esas kızın baştan çirkin olup da sonradan güzelleşerek herkesi şaşırttığı, esas oğlanı kendine aşık ettiği filmleri çok severim. türkan şorayın da vardı böyle eski bir filmi.
nen var kuzum???
haaa bu arada, beraber yaptığımız mıntıka ziyaretlerini ve tütün otel maceralarımızı yazmamışsın, çok bozuldum. halbuki ne kadar da önemli bir detaydı bu hayatımızda.
:)))
Allah mutluluğunu daim etsin...

Toplu İğne dedi ki...

Nefincim çok haklısın, nasıl oldu da unuttum kibar feyzoyu? "ağaya beleş", "faşo ağa-patron kalleş,işçi kardeş" replikleri...türkan şorayın çirkin-şişman sekreterken, 4 günde zayflayıp bir afet olup patronu ediz hun'un gönlünü çalması..
sonra tütün otelde geçirdiğimiz o unutulmaz geceyi, televizyon kumandasını (!), mıntıka ziyaretlerimizi..ah ahh, geçmişim canlanıverdi o günlere gittim birden.

Toplu İğne dedi ki...

Yok be hatuşum, bu kadar şey dediğin nedir ki, ben sevdiğim şeyleri yazdım, onlar her dakka yaptığım şeyler değil ki, ara ara küçük bir fırsat bulduğumda yaptığım ve yapmayı çok sevdiğim şeyler. Her an yapsam bu kadar çok sevemezdim belki.

Toplu İğne dedi ki...

aslıcım, sen ısmarladın, ben yazdım. iyi de oldu valla. hayatımda ilk kez en sevdiğim rasgele 20 şey soruldu bana. meğer ne çok varmış, ilk başta kesin çıkmaz o kadar dedim ama bir baktım, 20'ye gelmişim. İyi ki sormuşsun.sağolasın dostum