AHA ajanları
Anti UVA (UVA yı anladık da... devamı için UVB'yi okuyun)
Antioxidants
Astringent complex
Calsiyum D -Tox
Collagen
densifying Molecule
Dermo-Guide system
DHA (doğan haber ajansı değil yanlız, ona göre)
Duplex vector
Fibre lastine T
Filladyn Hydro-captor
Free radical agents
Hyaluronic acid
Hydro-fixer
Hydrolysed Soy Dipeptides
Mexoryl SX
Micro - captures
Micro circulation
Micro lifting capsuls
OHT peptits
Oligo Polyfructol
Optimum thermo Control
Physio peel Enhancer
Provitamin B5 (hadi bunu kesin anladınız da ne b.ka yarar biliyonuz mu bakalım?)
Pro-XYLANE
Radiance booster
Sphingo lipid
UVB complex (bunu anlamadık, UVA dan ne farkı var? konuyu unutan, listenin "Anti UVA" yanında yazan uyarısına baksın)
Vitamin CG (ben a vitamini olsun, b, c, d, hadi hadi e de olsun anasını satiyim bilirim de, bu CG ne halt oluyo bunu da anlamadım)
White flower honey extract
Yaaaaaaa, işte durum velhasıl budur. Anlamayan beri gelsin :))
Salı, Şubat 20, 2007
Perşembe, Şubat 01, 2007
Çok Bilinmeyenli Denklem
Aslıcım beni sobelemişti ama ben unuttum hemen cevaplamayı. Gerçi bu blog çıktı herkes herkes hakkında maşallah kallavi bir bilgi deposu topladı.
Benim de naçizane maceralarım sayesinde hakkımda pek ilinmeyen kalmadı, belki biliyorsunuz, belki de bilmiyorsunuz, ahanda işte alın okuyun hakkımda bilinmeyenleri…
Flaş flaş flaş.. toplu iğne hakkında bilinmeyenleri açıklıyor… toplu iğne nin açıklamaları çok can yakacak. DANN! Toplu iğne gizli kalmış açıklamalarıyla kimleri hedef aldı? Dann. Azzz sonraaaa
1. Ben bir küçük fındıkkırandım.. gölde minik titreyen bir kuğuydum, İspanyol meyhanesinde hayli genç, hayli güzel çığlık çığlığa dans eden bir kızdım… (Balerindim kısaca, 3,5 sene bale yaptım ilkokuldayken, bakmayın başlığı abarttığıma, tütülerimi giyer, vazifemi yapardım. İlk sene minikler kadrosuyla başlattılar beni ve resitalde sadece miniklerin gösterisinde yer alırken, ordaki başarım hocaların dikkatinden kaçmamış olacak ki seneye acilen kazuletlerin kadrosuna aldılar, eh yaş küçük, boy küçük ve yaşları 14-16 olan katana kızların yanında 10 yaşındaki iğne olarak minik kadrosundan ablalar kadrosunda sivrildim. Resitallerdeki tüm oyunların gülü oldum, başrolü kaptım, hatta bale okulunun sahibiyle gazetelerde röpörtaj yaptılar beni de kadın konu mankeni yaptı, ayır kızım bacaklarını, caaaart ayırdım örtmenim; şimdi ayrık bir şekilde yukarı doğru yüksel kızım, hooop yükseldim örtmenim; bakın gazteci bey, bizde ne yetenekler var, mesela bu kızımız hantal ve eblehti ama bakın daha bu yaşta en üst kadroda görev alıyor, geleceğin hülya aksusu olacak inşallah) peeehhhh, hey gidi günler heyyyy
2. Datçada geçti benim çocukluğumun her yazı.4 yaşındaydım ve orda bir arkadaşım vardı deniz. Adi deniz yüzmeyi öğrenmişti ama ben simitle yüzüyordum, bu adi bana ben sana yüzmeyi öğretirim dedi, çıkar simidini dedi, ben de itaat ettim ve tek bildiğim datçanın derin sularında glu glu glu şeklinde batıp çıkıyordum, suyun altında gözlerim açık, su yutuyordum, gözlerim bir battığında suyun dibini görüyor bir çıktığımda da kumsalda denizin haince güldüğünü. Denizin babası gördü beni, adamcağızın gözlerinin fal taşı gibi açıldığını ve beni koşarak suyun dibinden aldığını hatırlıyorum. Gözümü açtığımda kumların üzerinde bana suni tenefüs yapan ismet amcayı hatırlıyorum. İlk öpüştüğüm erkek ismet amca oldu benim bu vaziyette. Aha işte bunu da buradan tüm blog kamuoyuna beyan ederim efendim.. sonra ne mi oldu, denize inat, 1 hafta içinde dedem bana yüzme öğretti, küçücük velet dedemin teknesiyle Datça açıklarına açılır ve lacivert derin sularda dalar, prosfesyonel edalarla sahile çıktığımda deniz adisine nanik yapardım. Sonra izmirde küçük yaşta yüzme klüplerinde pekiştirdim, ünivesite takımında da yüzdüm ve şuandaki Hamza yerlikaya kollarıma ve omuzlarıma sahp oldum. Dedeciğime ve adi denize teşekkürü bir borç bilirim.
3. İlkokul bittikten sonra annem balerin olarak başarılarımdan ötürü konservatuara girmemi çok istedi, babam müsaade etmedi, ona göre kız çocuğunun balerin olması, 30una varmadan oluşan batık tırnaklar, kalın şişe gibi baldırlar, fücudu bozmamak için doğurmamak ve kendisini torun sahibi olmaktan mahrum bırakmak, 30unda emekli olmak, başka bir işe de girememek, bi baltaya sap olamamak anlamına geliyordu. Biz gizli gizli annemle konservatuar sınavına girdik, finale kaldım, içeri bir girdim, son elemelerdi, bi baktım 2 kişiyiz, ikimizden birini alacaklardı, anaaa kimi görüyorum? Benim bale kursumun sahibi eski balerin bilmemne hanım… hah s.çtık dediğimi hatırlıyorum, o kadın da içerdeydi, jürinin yanında oturuyordu sanırım eski mesai arkadaşlarıydı ve beni almadılar. Hüngürrt, o kadının katana kızını aldılar konservatuara. Olmadı, olamadı, içimdeki sanatçılık ruhu halen o günlerden bana merhaba demektedir sayın okuyucu. Hakkım yendi diyip diyip durdum. Babam mutlu mutlu beni özel türk kolejine yazdırmaya götürdü. ben de işte böyle bişey oldum büyüyünce :)
4. İlkokulda bando takımındaydım, trampet çalardım. Trompet sanıp bana üfleyeceğim bir şey vereceklerini sanmış ve sevinçle el kaldırmıştım. Sanatçı kişiliğim burada da bana kazık atmıştı. Ne bileyim ben onun boyumdan büyük bir davul ve 2 bagetten oluştuğunu? Meğersem trampet ramazan davulunun bir boy küçüğüymüş. Önemli günlerde tüm izmirde boyumdan büyük koca davulu taşıyamayarak ağlamış ve sümüklerim akar bir şekilde okuldan Atatürk heykeline kadar oflaya puflaya o koca davulu taşıyarak çalmaya çalışmıştım. Dönüş yolunu ise hiç sormayın, tam bir işkenceydi. Rezil olmuştum rezil, yolda sıra halinde tüm bandocular yürürken ben minnacık bir şey olduğum için ben yürüyen davul gibi gözüküyordum uzaktan.
5. Ortaokulda bana ses kaydı yapılan kırmızı bir teyp hediye edilmişti. O zamanlar kasetler vardı tabi. En büyük zevkim o an kime kıl kaptıysam sinsi sinsi onun sesini kayda almak ve sonra ailedeki ilgililere karşı şantaj yapmaktı. Babama yapmıştım en berbatını. Onun wc’deyken çıkardığı seslerini kaydetmiş sonra da baba sülalem bize geldiklerinde babamın tüm foyasını ortaya çıkarmıştım. Sonra ne mi oldu? Ee şey, hatırlamıyorum sanırım kafama yediğim ağır metal darbesi sebebiyle sonrası hafızamdan uçmuş :)
Benim de naçizane maceralarım sayesinde hakkımda pek ilinmeyen kalmadı, belki biliyorsunuz, belki de bilmiyorsunuz, ahanda işte alın okuyun hakkımda bilinmeyenleri…
Flaş flaş flaş.. toplu iğne hakkında bilinmeyenleri açıklıyor… toplu iğne nin açıklamaları çok can yakacak. DANN! Toplu iğne gizli kalmış açıklamalarıyla kimleri hedef aldı? Dann. Azzz sonraaaa
1. Ben bir küçük fındıkkırandım.. gölde minik titreyen bir kuğuydum, İspanyol meyhanesinde hayli genç, hayli güzel çığlık çığlığa dans eden bir kızdım… (Balerindim kısaca, 3,5 sene bale yaptım ilkokuldayken, bakmayın başlığı abarttığıma, tütülerimi giyer, vazifemi yapardım. İlk sene minikler kadrosuyla başlattılar beni ve resitalde sadece miniklerin gösterisinde yer alırken, ordaki başarım hocaların dikkatinden kaçmamış olacak ki seneye acilen kazuletlerin kadrosuna aldılar, eh yaş küçük, boy küçük ve yaşları 14-16 olan katana kızların yanında 10 yaşındaki iğne olarak minik kadrosundan ablalar kadrosunda sivrildim. Resitallerdeki tüm oyunların gülü oldum, başrolü kaptım, hatta bale okulunun sahibiyle gazetelerde röpörtaj yaptılar beni de kadın konu mankeni yaptı, ayır kızım bacaklarını, caaaart ayırdım örtmenim; şimdi ayrık bir şekilde yukarı doğru yüksel kızım, hooop yükseldim örtmenim; bakın gazteci bey, bizde ne yetenekler var, mesela bu kızımız hantal ve eblehti ama bakın daha bu yaşta en üst kadroda görev alıyor, geleceğin hülya aksusu olacak inşallah) peeehhhh, hey gidi günler heyyyy
2. Datçada geçti benim çocukluğumun her yazı.4 yaşındaydım ve orda bir arkadaşım vardı deniz. Adi deniz yüzmeyi öğrenmişti ama ben simitle yüzüyordum, bu adi bana ben sana yüzmeyi öğretirim dedi, çıkar simidini dedi, ben de itaat ettim ve tek bildiğim datçanın derin sularında glu glu glu şeklinde batıp çıkıyordum, suyun altında gözlerim açık, su yutuyordum, gözlerim bir battığında suyun dibini görüyor bir çıktığımda da kumsalda denizin haince güldüğünü. Denizin babası gördü beni, adamcağızın gözlerinin fal taşı gibi açıldığını ve beni koşarak suyun dibinden aldığını hatırlıyorum. Gözümü açtığımda kumların üzerinde bana suni tenefüs yapan ismet amcayı hatırlıyorum. İlk öpüştüğüm erkek ismet amca oldu benim bu vaziyette. Aha işte bunu da buradan tüm blog kamuoyuna beyan ederim efendim.. sonra ne mi oldu, denize inat, 1 hafta içinde dedem bana yüzme öğretti, küçücük velet dedemin teknesiyle Datça açıklarına açılır ve lacivert derin sularda dalar, prosfesyonel edalarla sahile çıktığımda deniz adisine nanik yapardım. Sonra izmirde küçük yaşta yüzme klüplerinde pekiştirdim, ünivesite takımında da yüzdüm ve şuandaki Hamza yerlikaya kollarıma ve omuzlarıma sahp oldum. Dedeciğime ve adi denize teşekkürü bir borç bilirim.
3. İlkokul bittikten sonra annem balerin olarak başarılarımdan ötürü konservatuara girmemi çok istedi, babam müsaade etmedi, ona göre kız çocuğunun balerin olması, 30una varmadan oluşan batık tırnaklar, kalın şişe gibi baldırlar, fücudu bozmamak için doğurmamak ve kendisini torun sahibi olmaktan mahrum bırakmak, 30unda emekli olmak, başka bir işe de girememek, bi baltaya sap olamamak anlamına geliyordu. Biz gizli gizli annemle konservatuar sınavına girdik, finale kaldım, içeri bir girdim, son elemelerdi, bi baktım 2 kişiyiz, ikimizden birini alacaklardı, anaaa kimi görüyorum? Benim bale kursumun sahibi eski balerin bilmemne hanım… hah s.çtık dediğimi hatırlıyorum, o kadın da içerdeydi, jürinin yanında oturuyordu sanırım eski mesai arkadaşlarıydı ve beni almadılar. Hüngürrt, o kadının katana kızını aldılar konservatuara. Olmadı, olamadı, içimdeki sanatçılık ruhu halen o günlerden bana merhaba demektedir sayın okuyucu. Hakkım yendi diyip diyip durdum. Babam mutlu mutlu beni özel türk kolejine yazdırmaya götürdü. ben de işte böyle bişey oldum büyüyünce :)
4. İlkokulda bando takımındaydım, trampet çalardım. Trompet sanıp bana üfleyeceğim bir şey vereceklerini sanmış ve sevinçle el kaldırmıştım. Sanatçı kişiliğim burada da bana kazık atmıştı. Ne bileyim ben onun boyumdan büyük bir davul ve 2 bagetten oluştuğunu? Meğersem trampet ramazan davulunun bir boy küçüğüymüş. Önemli günlerde tüm izmirde boyumdan büyük koca davulu taşıyamayarak ağlamış ve sümüklerim akar bir şekilde okuldan Atatürk heykeline kadar oflaya puflaya o koca davulu taşıyarak çalmaya çalışmıştım. Dönüş yolunu ise hiç sormayın, tam bir işkenceydi. Rezil olmuştum rezil, yolda sıra halinde tüm bandocular yürürken ben minnacık bir şey olduğum için ben yürüyen davul gibi gözüküyordum uzaktan.
5. Ortaokulda bana ses kaydı yapılan kırmızı bir teyp hediye edilmişti. O zamanlar kasetler vardı tabi. En büyük zevkim o an kime kıl kaptıysam sinsi sinsi onun sesini kayda almak ve sonra ailedeki ilgililere karşı şantaj yapmaktı. Babama yapmıştım en berbatını. Onun wc’deyken çıkardığı seslerini kaydetmiş sonra da baba sülalem bize geldiklerinde babamın tüm foyasını ortaya çıkarmıştım. Sonra ne mi oldu? Ee şey, hatırlamıyorum sanırım kafama yediğim ağır metal darbesi sebebiyle sonrası hafızamdan uçmuş :)